SON DAKİKA

Keşan Haber
Keşan Gardenya Çiçekçilik
ASTIMI KONTROL ALTINDA TUTMAK MÜMKÜN Tüm dünyada en sık görülen bulaşıcı olmayan kronik solunum hastalıklarından birisi olan astım, dünya çapında yaklaşık 300 milyon kişiyi etkiliyor. Oluşmasında genetik ve çevresel faktörlerin büyük rol oynadığı astım hastalığında, çeşitli tetikleyicilere yanıt olarak gelişen ataklar yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Tetikleyici faktörlerden uzak durularak ve doktor kontrolünde reçete edilen ilaçların düzgün kullanımı sağlanarak atakların önlenebileceğini söyleyen Türkiye İş Bankası grup şirketlerinden Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır İçerenköy Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Muharrem Tokmak, astım hakkında detaylı bilgiler paylaştı. Bronş etrafındaki kasların enflamasyonu sonucu ortaya çıkan astım, sık geçirilen enfeksiyonlara ya da alerjiye bağlı olarak gelişebiliyor. Astımın oluşmasında genetik ve çevresel faktörlerin büyük rol oynadığını dile getiren Bayındır İçerenköy Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Muharrem Tokmak, “Astım oluşmasında aile öyküsü en önemli faktörlerden birisi olarak biliniyor. Anne babadan birinin astımlı olması durumunda çocukta astım görülme riski yüzde 25’ken, anne ve babanın her ikisinin de astımlı olması durumunda risk yüzde 50’leri buluyor. Aile öyküsünde astım olmadan da genetik bazı bozukluklara bağlı olarak astım gelişebiliyor. Ayrıca alerji, obezite, hava kirliliğine maruziyet, sigara kullanımı gibi çevresel faktörler de astım gelişiminde rol oynuyor. Nefes darlığı, öksürük, göğüste hırıltı, tıkanıklık ve sıkışma hissi gibi semptomlar astımın habercisi olarak biliniyor. Bu semptomlar aralıklı ve genellikle geceleri ya da egzersiz sırasında kötüleşiyor. Gece özellikle sabaha doğru olan şikayetler astımın habercisi oluyor. Astımın tanısı için, tüm şikayetlerin aynı anda görülmesi gerekmiyor. Sadece öksürük ile seyreden astım vakaları da olabiliyor” dedi. ASTIM TANISI KOYARKEN HASTA ÖYKÜSÜ BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR Astım tanısının konulabilmesinde hasta öyküsünün büyük önem taşıdığını belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Muharrem Tokmak, “Kişinin yakınmaları, aile öyküsü ve eşlik eden hastalıkları göz önünde bulunduruluyor. Fizik muayenesinin yanı sıra bazı tanısal testlerin yapılması gerekiyor. En temel testler solunum fonksiyon testleri ve alerji testleri olarak biliniyor. Astımlı kişilerde aniden ilerleyen astım şikayetlerinin ortaya çıkması ve artması astım atağına neden oluyor. Nefes darlığının derecesi, kalp atım hızı, solunum sayısı, oksijen satürasyonu ile PEF ve FEV1 değerleri atağın şiddetini ortaya koyuyor. Genellikle astım atağında rol oynayan bir dış etken bulunuyor. Enfeksiyon, alerjen maruziyeti, malignite, enflamasyon, hava kirliliği ve benzeri durumlar atağa sebep olabiliyor” ifadelerinde bulundu. ASTIMI TETİKLEYEN FAKTÖRLER Tetikleyicilerin kişiden kişiye değişiklik gösterebildiğini söyleyen Uzm. Dr. Muharrem Tokmak, astım atağına yol açabilen etkenleri sıraladı: 1) Ev tozu akarları, 2) Çimen, ağaç, 3) Küfler, 4) Kedi, köpek, kuş gibi hayvan tüyleri, 5) Viral, bakteriyel enfeksiyonlar, 6) Sigara dumanı, parfüm, saç spreyi, bazı sabunlar, 7) Sis, hava kirliliği, 8) Ortam değişikliği, 9) Ağır egzersiz, 10) Psikolojik faktörler, 11) Rutubetli hava, 12) Mesleki faktörler, ASTIM TEDAVİSİNDE İLAÇLAR ÜÇE AYRILIYOR Uzm. Dr. Muharrem Tokmak, astım tedavisi ile ilgili şunları söyledi; “Astımda tam tedavi söz konusu olmasa da astımı kontrol altına alabilmek için biyolojik, fiziksel ve psikososyal çevrenin etkilerinin anlaşılması büyük önem taşıyor. Astım tedavisinin amacı, kişinin gününü yakınmasız geçirmesi ve hastalık ile ilişkili ortaya çıkacak gelecekteki risklerden korunması olarak ifade ediliyor. Bu nedenle astımlı hastaların tedavi edilebilmesinin temel taşını eğitim oluşturuyor. Astımın kontrol altına alınabilmesi için, hastalık ve tetikleyen faktörlerin iyi tanınması gerekiyor ve önerilen ilaçların düzenli kullanılması büyük önem taşıyor. Ayrıca doktor kontrollerinin de ihmal edilmemesi gerekiyor. Astımın temel tedavisinde genellikle inhaler steroid ilaçlar kullanılıyor, zaman zaman bronkodilatörler (bronş açıcı) ile kombine edilebiliyor. Ayrıca damar yoluyla ya da ağızdan alınan tabletlere de başvurulabiliyor. Tedavide hangi ilaç tercih edilirse edilsin, etkin bir sonuç alınabilmesi için ilaçların doğru alınması büyük önem taşıyor. İlaçlar bırakılır, düzensiz kullanılır ya da yanlış dozlarda alınırsa astım kontrol altında tutulamıyor. Bu nedenle tedavinin mutlaka göğüs hastalıkları uzmanının gözetiminde planlanması ve hasta-hekim iş birliğinin kurulması gerekiyor. Ayrıca astımda tedavi sürekli olmayabiliyor, dönemsel de olabiliyor. GINA kriterlerine göre astım tedavisine başlanılıyor, tedavi bitiriliyor ya da ilaç ayarlaması yapılıyor.” SİGARA KULLANIMI ASTIMI TETİKLİYOR Astımlıların pasif olarak sigaraya maruz kalmalarının dahi astım ataklarının sıklığını artırdığını ifade eden Uzm. Dr. Muharrem Tokmak, “Sigara içiminin kesinlikle bırakılması gerekiyor. Sigara içen astımlılarda KOAH riski de çok daha yüksek oluyor. Ayrıca sigara, astım tedavisinde kullanılan ilaçların etkinliğini azaltıyor. Gebeyken sigara içen ya da pasif olarak sigara dumanına maruz kalan annelerin bebeklerinde astım gelişme riski yüksek oluyor. Ayrıca çocukların sigara dumanına maruziyeti sonucunda akciğer gelişimi ve solunum fonksiyonları olumsuz etkileniyor, astım gelişme riski artıyor” dedi. ASTIM ATAKLARINDAN KORUNMA YOLLARI Uzm. Dr. Muharrem Tokmak, astım ataklarından korunmanın yollarını sıralayarak sözlerini noktaladı: 1) Ev içi çevre kontrol önlemlerinin alınması 2) Ev içinde çamaşır kurutulmaması 3) Aktif ve pasif sigara içiminin önlenmesi 4) Evcil hayvan tüyüne alerjinin olması durumunda evde hayvan beslenmemesi 5) Saç spreyi, deodorant, kokulu deterjan & sabun, parfüm kullanılmaması 6) Evin düzenli olarak havalandırılması 7) Yatak odasında ev tozu akarları barındırabilecek eşyaların bulundurulmaması 8) Yaşanılan yerde nem oranın düşük tutulması 9) Bahçe işlerinden uzak durulması 10) Maske takılarak evde sık sık temizlik yapılması 11) Pamuklu ve yünlü eşyaların kullanımının bırakılması 12) Polenlerin yoğun olduğu dönemlerde gerekli olmadıkça dışarıda vakit geçirilmemesi 13) Polen sezonu boyunca antialerjik ilaçların kullanılması 14) Soğuk ve kuru havaların yanı sıra kirli ve sisli havalarda egzersiz yapmaktan kaçınılması Bayındır Sağlık Grubu Hakkında: Bayındır Sağlık Grubu’nun temeli, 1992 yılında o zamanki adıyla Bayındır Tıp Merkezi ile hizmet vermeye başlayan Bayındır Hastanesi’ne dayanmaktadır. İş Bankası grup şirketlerinden olan Bayındır Sağlık Grubu, kısa sürede sağlık alanında referans kurumlardan biri haline gelmeyi başarırken, bunda tam zamanlı çalışan deneyimli hekim kadrosunun yanı sıra, hedeflenen nitelikli hizmet anlayışını sağlamak için kurum tarafından özümsenen temel değerler de önemli rol oynamaktadır. Etik değerlere saygılı, kanıta dayalı tıp ve hasta odaklı hizmet anlayışına sahip Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır Söğütözü Hastanesi ile başlayan bu anlayışını kısa sürede Bayındır Kavaklıdere Hastanesi, Bayındır İçerenköy Hastanesi ve Bayındır Levent Tıp Merkezi’nin yanı sıra, İstanbul’da Fenerbahçe, Beşiktaş, Şirinevler, İş Kule, Tuzla ve İzmir Alsancak olmak üzere 6 farklı lokasyonda bulunan Bayındır Diş Kliniklerinde de başarıyla uygulayarak, vermekte olduğu sağlık hizmetinin etki alanını genişletmiştir.

Sağlık Haberleri

ASTIMI KONTROL ALTINDA TUTMAK MÜMKÜN Tüm dünyada en sık görülen bulaşıcı olmayan kronik solunum hastalıklarından birisi olan astım, dünya çapında yaklaşık 300 milyon kişiyi etkiliyor. Oluşmasında genetik ve çevresel faktörlerin büyük rol oynadığı astım hastalığında, çeşitli tetikleyicilere yanıt olarak gelişen ataklar yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Tetikleyici faktörlerden uzak durularak ve doktor kontrolünde reçete edilen ilaçların düzgün kullanımı sağlanarak atakların önlenebileceğini söyleyen Türkiye İş Bankası grup şirketlerinden Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır İçerenköy Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Muharrem Tokmak, astım hakkında detaylı bilgiler paylaştı. Bronş etrafındaki kasların enflamasyonu sonucu ortaya çıkan astım, sık geçirilen enfeksiyonlara ya da alerjiye bağlı olarak gelişebiliyor. Astımın oluşmasında genetik ve çevresel faktörlerin büyük rol oynadığını dile getiren Bayındır İçerenköy Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Muharrem Tokmak, “Astım oluşmasında aile öyküsü en önemli faktörlerden birisi olarak biliniyor. Anne babadan birinin astımlı olması durumunda çocukta astım görülme riski yüzde 25’ken, anne ve babanın her ikisinin de astımlı olması durumunda risk yüzde 50’leri buluyor. Aile öyküsünde astım olmadan da genetik bazı bozukluklara bağlı olarak astım gelişebiliyor. Ayrıca alerji, obezite, hava kirliliğine maruziyet, sigara kullanımı gibi çevresel faktörler de astım gelişiminde rol oynuyor. Nefes darlığı, öksürük, göğüste hırıltı, tıkanıklık ve sıkışma hissi gibi semptomlar astımın habercisi olarak biliniyor. Bu semptomlar aralıklı ve genellikle geceleri ya da egzersiz sırasında kötüleşiyor. Gece özellikle sabaha doğru olan şikayetler astımın habercisi oluyor. Astımın tanısı için, tüm şikayetlerin aynı anda görülmesi gerekmiyor. Sadece öksürük ile seyreden astım vakaları da olabiliyor” dedi. ASTIM TANISI KOYARKEN HASTA ÖYKÜSÜ BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR Astım tanısının konulabilmesinde hasta öyküsünün büyük önem taşıdığını belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Muharrem Tokmak, “Kişinin yakınmaları, aile öyküsü ve eşlik eden hastalıkları göz önünde bulunduruluyor. Fizik muayenesinin yanı sıra bazı tanısal testlerin yapılması gerekiyor. En temel testler solunum fonksiyon testleri ve alerji testleri olarak biliniyor. Astımlı kişilerde aniden ilerleyen astım şikayetlerinin ortaya çıkması ve artması astım atağına neden oluyor. Nefes darlığının derecesi, kalp atım hızı, solunum sayısı, oksijen satürasyonu ile PEF ve FEV1 değerleri atağın şiddetini ortaya koyuyor. Genellikle astım atağında rol oynayan bir dış etken bulunuyor. Enfeksiyon, alerjen maruziyeti, malignite, enflamasyon, hava kirliliği ve benzeri durumlar atağa sebep olabiliyor” ifadelerinde bulundu. ASTIMI TETİKLEYEN FAKTÖRLER Tetikleyicilerin kişiden kişiye değişiklik gösterebildiğini söyleyen Uzm. Dr. Muharrem Tokmak, astım atağına yol açabilen etkenleri sıraladı: 1) Ev tozu akarları, 2) Çimen, ağaç, 3) Küfler, 4) Kedi, köpek, kuş gibi hayvan tüyleri, 5) Viral, bakteriyel enfeksiyonlar, 6) Sigara dumanı, parfüm, saç spreyi, bazı sabunlar, 7) Sis, hava kirliliği, 8) Ortam değişikliği, 9) Ağır egzersiz, 10) Psikolojik faktörler, 11) Rutubetli hava, 12) Mesleki faktörler, ASTIM TEDAVİSİNDE İLAÇLAR ÜÇE AYRILIYOR Uzm. Dr. Muharrem Tokmak, astım tedavisi ile ilgili şunları söyledi; “Astımda tam tedavi söz konusu olmasa da astımı kontrol altına alabilmek için biyolojik, fiziksel ve psikososyal çevrenin etkilerinin anlaşılması büyük önem taşıyor. Astım tedavisinin amacı, kişinin gününü yakınmasız geçirmesi ve hastalık ile ilişkili ortaya çıkacak gelecekteki risklerden korunması olarak ifade ediliyor. Bu nedenle astımlı hastaların tedavi edilebilmesinin temel taşını eğitim oluşturuyor. Astımın kontrol altına alınabilmesi için, hastalık ve tetikleyen faktörlerin iyi tanınması gerekiyor ve önerilen ilaçların düzenli kullanılması büyük önem taşıyor. Ayrıca doktor kontrollerinin de ihmal edilmemesi gerekiyor. Astımın temel tedavisinde genellikle inhaler steroid ilaçlar kullanılıyor, zaman zaman bronkodilatörler (bronş açıcı) ile kombine edilebiliyor. Ayrıca damar yoluyla ya da ağızdan alınan tabletlere de başvurulabiliyor. Tedavide hangi ilaç tercih edilirse edilsin, etkin bir sonuç alınabilmesi için ilaçların doğru alınması büyük önem taşıyor. İlaçlar bırakılır, düzensiz kullanılır ya da yanlış dozlarda alınırsa astım kontrol altında tutulamıyor. Bu nedenle tedavinin mutlaka göğüs hastalıkları uzmanının gözetiminde planlanması ve hasta-hekim iş birliğinin kurulması gerekiyor. Ayrıca astımda tedavi sürekli olmayabiliyor, dönemsel de olabiliyor. GINA kriterlerine göre astım tedavisine başlanılıyor, tedavi bitiriliyor ya da ilaç ayarlaması yapılıyor.” SİGARA KULLANIMI ASTIMI TETİKLİYOR Astımlıların pasif olarak sigaraya maruz kalmalarının dahi astım ataklarının sıklığını artırdığını ifade eden Uzm. Dr. Muharrem Tokmak, “Sigara içiminin kesinlikle bırakılması gerekiyor. Sigara içen astımlılarda KOAH riski de çok daha yüksek oluyor. Ayrıca sigara, astım tedavisinde kullanılan ilaçların etkinliğini azaltıyor. Gebeyken sigara içen ya da pasif olarak sigara dumanına maruz kalan annelerin bebeklerinde astım gelişme riski yüksek oluyor. Ayrıca çocukların sigara dumanına maruziyeti sonucunda akciğer gelişimi ve solunum fonksiyonları olumsuz etkileniyor, astım gelişme riski artıyor” dedi. ASTIM ATAKLARINDAN KORUNMA YOLLARI Uzm. Dr. Muharrem Tokmak, astım ataklarından korunmanın yollarını sıralayarak sözlerini noktaladı: 1) Ev içi çevre kontrol önlemlerinin alınması 2) Ev içinde çamaşır kurutulmaması 3) Aktif ve pasif sigara içiminin önlenmesi 4) Evcil hayvan tüyüne alerjinin olması durumunda evde hayvan beslenmemesi 5) Saç spreyi, deodorant, kokulu deterjan & sabun, parfüm kullanılmaması 6) Evin düzenli olarak havalandırılması 7) Yatak odasında ev tozu akarları barındırabilecek eşyaların bulundurulmaması 8) Yaşanılan yerde nem oranın düşük tutulması 9) Bahçe işlerinden uzak durulması 10) Maske takılarak evde sık sık temizlik yapılması 11) Pamuklu ve yünlü eşyaların kullanımının bırakılması 12) Polenlerin yoğun olduğu dönemlerde gerekli olmadıkça dışarıda vakit geçirilmemesi 13) Polen sezonu boyunca antialerjik ilaçların kullanılması 14) Soğuk ve kuru havaların yanı sıra kirli ve sisli havalarda egzersiz yapmaktan kaçınılması Bayındır Sağlık Grubu Hakkında: Bayındır Sağlık Grubu’nun temeli, 1992 yılında o zamanki adıyla Bayındır Tıp Merkezi ile hizmet vermeye başlayan Bayındır Hastanesi’ne dayanmaktadır. İş Bankası grup şirketlerinden olan Bayındır Sağlık Grubu, kısa sürede sağlık alanında referans kurumlardan biri haline gelmeyi başarırken, bunda tam zamanlı çalışan deneyimli hekim kadrosunun yanı sıra, hedeflenen nitelikli hizmet anlayışını sağlamak için kurum tarafından özümsenen temel değerler de önemli rol oynamaktadır. Etik değerlere saygılı, kanıta dayalı tıp ve hasta odaklı hizmet anlayışına sahip Bayındır Sağlık Grubu, Bayındır Söğütözü Hastanesi ile başlayan bu anlayışını kısa sürede Bayındır Kavaklıdere Hastanesi, Bayındır İçerenköy Hastanesi ve Bayındır Levent Tıp Merkezi’nin yanı sıra, İstanbul’da Fenerbahçe, Beşiktaş, Şirinevler, İş Kule, Tuzla ve İzmir Alsancak olmak üzere 6 farklı lokasyonda bulunan Bayındır Diş Kliniklerinde de başarıyla uygulayarak, vermekte olduğu sağlık hizmetinin etki alanını genişletmiştir.

-TZOB Genel Başkanı Bayraktar:Su kıtlığı çekmemiz kaçınılmazdır

-TZOB Genel Başkanı Bayraktar:Su kıtlığı çekmemiz kaçınılmazdır
Bu haber 21 Mart 2021 - 23:46 'de eklendi ve 116 kez görüntülendi.

-22 Mart Dünya Su Günü…

-TZOB Genel Başkanı Bayraktar:

-“Su zengini olmayan ülkemizin, su kaynaklarını bilinçli bir şekilde kullanmalı ve korumalıyız”

-“Başta tarım olmak üzere her alanda suyu tasarruflu

kullanmazsak, su kıtlığı çekmemiz kaçınılmazdır”

-“Dünyada ve ülkemizde son yıllarda artan oranlarda ortaya çıkan kuraklık suyun önemini bir kez daha tüm kesimlere hatırlattı”

 -“Ülkemiz aşırı tüketim, su israfı gibi etkenler ve nüfus artışı nedeniyle 1346 metreküp kişi başına kullanılabilir su miktarıyla hızla su fakiri ülke konumuna ilerlemektedir”

-“Üretim su olmadan olmaz. Yeterli su olacak ki bu ülke üretebilsin, artan nüfusu doyurabilsin. Bu nedenle sulamada yatırımların bitirilmesi ve etkinliğin sağlanması gerekiyor”

-“Çiftçilerimizin modern sulama sistemlerini kullanmaları teşvik edilmelidir. Bunun için çiftçilerimize su tasarrufu sağlayan modern sulama sistemlerinin yaygınlaşması için hibe ve krediler artırılmalıdır”

-“Sulama suyu ücretleri çiftçilerimizin üretim maliyetlerini önemli ölçüde artırmaktadır”

-“Sulamada kullanılan elektriğin maliyeti çiftçimiz için önemli bir yük

haline geldi. Elektrikteki yüzde 18’lik KDV ile fon ve paylar

kaldırılmalı, birim fiyatı düşürülmelidir”

-“Su kaynaklarının tasarruflu kullanılmasının yanı sıra kirletilmemesi için de gerekli tedbirleri istisnasız almalı ve uygulamalıyız”

-“İklim değişikliğinin görülen olumsuz etkileri suyun değerini daha çok anlamamıza vesile oluyor”

-“Dünyada 2,2 milyar insanın güvenli suya erişim imkanı olmadığı göz önüne alındığında; hükümetler, yerel yönetimler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve her birey suya gereken değeri vererek,  suyun yönetiminde birlikte çalışmalıdır”

 

Ankara – 21.03.2021 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, su zengini olmayan ülkemizin, su kaynaklarını bilinçli bir şekilde kullanmalı ve korunması gerektiğini belirterek, “başta tarım olmak üzere her alanda suyu tasarruflu kullanmazsak, su kıtlığı çekmemiz kaçınılmazdır. Aşırı tüketim, su israfı gibi etkenler ve nüfus artışı nedeniyle 1346 metreküp kişi başına kullanılabilir su miktarıyla ülkemiz hızla su fakiri ülke konumuna ilerlemektedir” ifadelerini kullandı.

Bayraktar, 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Birleşmiş Milletlerin 2021 yılı için  “Suyun Değeri” temasını belirlediğini belirterek, iklim değişikliğinin görülen olumsuz etkileri suyun değerini daha çok anlamamıza vesile oluyor” dedi.

20 yılı önce kişi başına kullanılabilir su miktarı 1653 metreküp iken bugün kişi başına 1346 metreküp kullanılabilir su miktarına gerilediğini, bu durumun ülkemizi su azlığı çeken ülke konumundan,  kişi başı 1000 metreküp suya sahip su fakiri ülke konumuna ilerlediğimizi bildiren. Bayraktar,  “suyun bir damlası dahi çok önemlidir. Bu nedenle suyun korunması ve tasarruflu kullanılması, 7’den 70’e herkesin bilinçli hareket etmesi gerekmektedir. Bunun yolu da toplumun eğitilmesinden geçmektedir” dedi.  Bayraktar, iklim değişikliğiyle yağışların azalması, aşırı yağışların mevsim normalleri üzerinde gerçekleşmesi, sıcaklık artışı, barajların yeterli doluluğa ulaşamaması gibi hususların da suyun değerini daha çok anlamamıza vesile olduğunu açıkladı.

 

-“Kuraklık suyun önemini bir kez daha hatırlattı”-

 

Dünyada ve ülkemizde son yıllarda artan oranlarda ortaya çıkan kuraklığın suyun önemini bir kez daha tüm kesimlere hatırlattığını belirten Bayraktar, şunları ifade etti:

“İklim değişikliğinin en önemli sonuçlardan biriside kuraklıktır. Genel olarak yerküreye yağan toplam yağışlarda, çok fazla değişiklik olmasa da yağış rejiminin değişmesi büyük sorunlar yaratıyor. Artık öyle bir durum oluştu ki yeni üretim sezonunda beklenen yağış bir türlü gerçekleşmiyor. Bu durum ürün veriminde önemli kayıpları meydana getirmektedir.

Tarımsal üretimin öneminin daha çok arttığı bugünlerde tarımsal kuraklıkla mücadele etmede sulamanın önemi büyüktür. Yer üstü ve yeraltı sularının azalması tarımsal üretimde endişeli bir bekleyişi de beraberinde getiriyor. Bu durumu ortadan kaldırmak için boşa akıp giden suları toplamak yani yeni su hasatları yapmak için barajlar ve göletler yapılmalıdır. Sulama yatırımları bitirilmeli ve yağmurlama, damla sulama gibi basınçlı sulama sistemleri kullanılarak etkinlik sağlanmalıdır. Su her kesimde tasarruflu kullanılmalı, özellikle toplam suyun yüzde 77’sini kullanan tarımda su heba edilmemelidir. Döngüsel su yönetimi ile atık su değişik alanlarda kullanılmalıdır.”

 

-Tarımda sulama-

Verimliliğin artırılması açısından tarımda sulamanın yaygınlaştırılması ve bu amaçla su kaynaklarının geliştirilmesi ve rasyonel kullanımının büyük önem arz ettiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:

“Bu ülkenin kuruda yetişen buğday, arpa gibi ürünlere ihtiyacı olduğu kadar, suluda yetişen mısıra, pamuğa, şekerpancarına, sebzeye, meyveye de ihtiyacı vardır. Tarımsal üretim potansiyeli oldukça yüksek olan Türkiye’nin, bu fırsatı en iyi şeklide değerlendirmesi gerekir. Bu üreticilerimizin de vatandaşların da en doğal hakkıdır. Su olmadan üretim olmaz. Yeterli su olacak ki bu ülke üretebilsin, artan nüfusu doyurabilsin.

Bu nedenle sulamada yatırımların bitirilmesi ve etkinliğin sağlanması gerekiyor. Teknik ve ekonomik olarak sulayabileceğimiz 8,5 milyon hektar tarım alanımızın, 6,69 milyon hektarında sulama altyapısı tamamlanmış, 1,81 milyon hektarı sulamaya açılmamış durumdadır.

Bu açıdan GAP, KOP, DAP gibi büyük sulama yatırımlarını da içeren projelerin tamamlanması önem taşımaktadır. Gölet, baraj gibi sulama yatırımlarına ağırlık vererek maliyetleri her geçen gün artan ve kar oranı düşük kalan, özellikle küçük aile işletmelerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekmektedir.

Sulamada etkinliğin sağlanması, üreticilerimizin suyu bilinçli kullanması için çiftçilerimize gerekli eğitimler verilmeli ve bitki türü de dikkate alınarak dekarda kullanılacak su miktarı belirlenmeli, gereğinden fazla su kullanımının önüne geçilmelidir. Çiftçilerimizin modern sulama sistemlerini kullanmaları teşvik edilmelidir. Bunun için çiftçilerimize su tasarrufu sağlayan modern sulama sistemlerinin yaygınlaşması için hibe ve krediler artırılmalıdır.

Ülkemizde sulama randımanı yetersizdir. Mevcut sulama sistemlerinin yüzde 71’i açık sistemdir ve kullanılan kanal ve kanaletler eski ve atıl vaziyettedir. Bu durum maliyetleri artırmasının yanı sıra su israfına da neden olmaktadır. Acilen kapalı sistem sulamaya geçilmeli, eski ve atıl vaziyette olan kanal ve kanaletler yenilenmelidir.

 

 

 

-“Sulama suyu ücretleri çiftçilerimizin üretim maliyetlerini önemli ölçüde artırmaktadır”-

 

Tarımsal üretimde verimi artıran en önemli girdi sulama suyudur. Sulama suyu ücretleri çiftçilerimizin üretim maliyetlerini önemli ölçüde artırmaktadır. Yüzey sulama suyu ve yeraltı suyu ücretleri üreticinin ödemekte güçlük çektiği boyutlara ulaştı. Sulama ücretlerinde indirime gidilmeli, makul seviyelere çekilmelidir.

Diğer yandan sulamada kullanılan elektrik giderleri çiftçimiz için önemli bir yük haline geldi. Elektrikteki yüzde 18’lik KDV ile fon ve paylar kaldırılmalı, birim fiyatı düşürülmelidir.”

 

-Suyun değeri-

 

Şemsi Bayraktar, suyun değerinin onu kaybetmeden önce anlaşılması gerektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:

“Su kaynaklarının tasarruflu kullanılmasının yanı sıra kirletilmemesi için de gerekli tedbirleri istisnasız almalı ve uygulamalıyız. Yeterli suya erişim ve temiz su kullanımı herkesin hakkıdır. Artan nüfus baskısı, iklim değişikliği ve plansız kentleşme gibi faktörler suyun etkin kullanımını gerektirmektedir. Suyun sağlıklı bir biçimde gelecek nesillere aktarımı ona değer vermekten geçmektedir. İklim değişikliğinin görülen olumsuz etkileri suyun değerini daha çok anlamamıza vesile oluyor.

Dünyada 2,2 milyar insanın güvenli suya erişme imkanı olmadığı göz önüne alındığında, hükümetler, yerel yönetimler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve her bir bireyin suya gereken değeri vererek, suyun yönetiminde birlikte çalışmalıdır.”

Şemsi Bayraktar, toplumsal bilinç artırılarak toprak ve su kaynaklarının korunması ve kirlenmesinin önüne geçilmesi temennisiyle, 22 Mart Dünya Su Günü’nü kutladı

Etiketler :
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.





POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA