Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.
14:19 - Dış piyasalarda rekabeti artırmak kaliteli yönetimden geçiyor
14:14 - Başkan Erkiş Kılıçdaroğlu için mücadeleye devam ediyor
14:10 - BAŞKAN ENGİN: SANDIKLARA SAHİP ÇIKACAĞIZ 13. CUMHURBAŞKANI KILIÇDAROĞLU OLACAK!
16:15 - Sinan Ateş’in adının bir caddede yaşatılması önergesi…
16:15 - Baba oğul kalp krizinden hayatını kaybetti
13:09 - BAHAR VE ASTIM BAHARIN GELİŞİ ALLERJİDEN BELLİ OLUR
22:32 - CHP EDİRNE MİLLETVEKİLİ EDİZ ÜN 2.TUR’DA KAZANACAĞIZ 13. CUMHURBAŞKANIMIZ KEMAL KILIÇDAROĞLU OLACAK
21:45 - ‘Burada Turizm Çok’ Panelinde Antalya Turizmi Mercek Altına Alındı
12:23 - Bağımsız Arslan:”Şehrimin güzel insanlarına son sözüm, iyi ki varsınız, hepinizi çok seviyorum”.
Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Başkanı
Hasan Küçük tarihte kurulan ilk Türk Cumhuriyeti olan
Batı Trakya Türk Cumhuriyetinin kuruluşunun 109.
yılında bir kutlama mesajı yayınladı.
Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Başkanı Hasan Küçük tarihte kurulan ilk Türk Cumhuriyeti
olan Batı Trakya Türk Cumhuriyetinin kuruluşunun 109. yılında bir kutlama mesajı yayınladı.
Genel Başkan Hasan Küçük; “31 Ağustos 1913’te kurulan tarihteki ilk Türk Cumhuriyetinin kuruluşunun 109.
yılında, Batı Trakya Türk Cumhuriyetinin kurucularının torunları olarak bu onur ve gururu yaşıyoruz. Bugün
azınlık olarak yer aldığımız o topraklarda 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile emanet
edildiğimiz Yunanistan’da, Yunanistan’ın uyguladığı tüm baskılara, göçe zorlama ve asimilasyon politikalarına
rağmen, anavatanın gücü, desteği ve kendi inanç ve değerlerimiz ile Müslüman Türk Azınlık olarak Batı
Trakya’da yaşamaya devam etmekteyiz dedi.
Devamında “Tarihte kurulan ilk Türk Cumhuriyeti olan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, 31 Ağustos 1913’te
Meriç ve Karasu nehirleri arasında kalan bugünkü Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç illerini kapsayan Batı
Trakya ile kuzeyde bugünkü güney Bulgaristan’daki Kırcaali, batıda Paşmaklı ve doğuda Ortaköy’den
Yunanistan sınırına kadar olan bölgeyi içine alacak şekilde kurulmuştur. Devletin kendi ordusu, bayrağı, pulu
olmuş ve pasaport uygulamasına geçilmiştir. Bayrağı siyah, yeşil ve beyaz renkler üzerinde hilal ve 3
yıldızdan oluşur.
Batı Trakya bölgesi henüz kendisine ait olmayan Yunanistan’ın da desteğiyle kurulan devletin ömrü 56 gün
sürmüş, devlete son verildikten sonra, Osmanlı Devletiyle Bulgaristan arasında 29 Ekim 1913’te imzalanan
İstanbul Antlaşmasıyla Batı Trakya Bulgaristan’a bırakılırken, Yunan Devleti Batı Trakya Türklerine Karşı Olan
Sorumluluklarını 14 Kasım 1913’te Osmanlı Devletiyle imzaladığı Atina Antlaşmasıyla taahhüt altına almıştır.
Böylece, Yunanistan’da yaşayan Batı Trakya Türkleri Yunan vatandaşlarıyla sosyal, kültürel, ekonomik ve
dini özgürlükler açısından eşit statüye sahip olmuştur. Atina Antlaşmasıyla taahhüt altına alınan haklarımızın
devamında Lozan Antlaşması ile Batı Trakya’da yaşayan Batı Trakya Türk azınlığın azınlık hakları bakımından
bir kez daha güvence altına alındığını görmekteyiz.
Batı Trakya’daki bugünkü Türk ve Müslüman kimliğimiz inkar edilemez bir gerçektir. Yunanistan Atina
Antlaşması ve Lozan Antlaşmasından kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır. İnkara dayalı
politikaların da başarılı olmasını beklemek akılla izah edilir bir yöntem olmaktan uzaktır.
Mazisi şanlı zaferlerle dolu Türk milletinin sabrının test edildiği bugünlerde Batı Trakya Türklerinin hak
gaspları gündeme gelmekle beraber kendini bilmez yöneticilerin acımasızca ırkçı duygularla yaklaştıkları
azınlık insanının sabrı da test edilmektedir. Yasal düzenlemelerle topluma ayar verilmeye çalışılması, müftülük
makamının gaspı, vakıfların talanı ile birlikte ile birlikte dini alana müdahale ile ilgili düzenlemelerle yok
sayılmaya çalışılan Dini özerklik bu toplumun, azınlığımızın vazgeçilmezleridir
Yunanlı yöneticilerin; art niyetli ve çözümden uzak duran devlet politikaları ile, sürdürülebilir olmaktan uzak,
azınlığı yok etmeyi hedefleyen anlayış ve toplumsal gerçeklik ile örtüşmeyen dayatmalarla bir yere
varılamayacağını görmeleri gerekmektedir. İyi komşuluk ilişkileri yanında garantör sıfatı olan ülkelerin bölge
barışına katkı sunmalarının yolu açık olup gereği de yapılmalıdır. Türk-Yunan ilişkilerini gererek bölgede
yaratılan atmosferin sorumluları bilmelidir ki, bu coğrafyada beraber yaşamak zorunda olan tarafların
gireceği düşmanca bir mücadelede tüm bölgenin zararlı çıkacağıdır. Diplomasi kanallarını tıkayanlar, diyalog
yerine oldu-bitti ile hareket edenlerin ellerine geçebilecek herhangi somut bir kazanım olmayac