Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.
20:56 - Keşan Belediyesi’ne Ait Taşınmazların İhalesi Gerçekleştirildi
20:46 - BEYLİKDÜZÜ VE PADERBORN KARDEŞ ŞEHİR OLDU
15:46 - Keşan DOÇEK’ten Sonbaharın Büyüleyici Atmosferinde Bisiklet Keşif Turu
12:54 - Üzerinden tabanca ve 14 adet fişek çıktı
13:53 - KEŞANLILAR, FENER ALAYI KORTEJİNDE BULUŞTU
13:26 - Kongre Meydanı tek ses tek yürek “İyi ki varsın cumhuriyet”
13:06 - Edirne 1. Amatör Ligi bu hafta başlıyor…
OLCAY KARAMAN
Son yıllarda tarımın en büyük sorunlarından birinin ‘’ölçek sorunu’’ olduğu konusunda adeta fikir birliğine varıldığı görülmektedir. Varılan bu kanıya göre dünya ile rekabet edemeyen tarımsal üretim yapımızın varlığı ve küçük işletmelerin ömrü doldurduğu yönünde fikirler ve beyanlar her daim gündemimizde.
Bu kanıya bir miktar katılmak ile birlikte eleştirdiğim yönleri de elbette çok vardır. Ancak ister bu kanıya katılalım, ister katılmayıp eleştirelim, ortada bir gerçek var; oda tarımsal üretimin büyük bir sermaye birikimi ve teknoloji ile yapılabileceğidir.
İşte bu tespit doğrultusunda ister küçük işletmelerde olsun, ister büyük işletmelerde gelişen teknolojiye ve alt yapıya ulaşabilmenin en önemli konusu tarımsal finansman ve kredilendirmedir. Eğer dünya ile rekabet edebilecek bir tarımsal ya da hayvansal üretim istiyorsak tarımsal kredilerimizin yapısını ve şeklini kesinlikle gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Mevcut yapımızda tarımsal krediler genel anlamda devletin şartlarını koyduğu kamusal banka aracılığı ve dünya ekonomik sistemine göre son derece ilkel ve sınırları keskin bir şekilde belirlenmiş tarımsal kooperatifler aracılığı ile sağlanmaya çalışılmaktadır.
İlk eleştirim tarımsal kooperatif ve tarımsal kurumların gerek maddi ve gerekse üretim faktörlerine yönelik verdiği kredilerin çiftçimizi ne kadar çok zora soktuğudur. Şunu net olarak bilmek gerekir ki tarımsal üretim uzun vadeli ve geri dönüşü en yavaş olan bir sektördür. Eğer bir ülke serbest piyasa ekonomisi içerisinde üretim yapma modelini ortaya koyup, tarım kredi kooperatiflerine devletin bütün imtiyazlarını sağlayarak kredilendirme yapıyorsa ve bundan haksız rekabet doğuruyor ise burada büyük bir çelişki var demektir. Rekabetin olmadığı bir yerde kalite ve seçme şansı yok demektir ki, bu ülkeleri ve sektörleri ileri götürmez, bilakis kalıba sokup yozlaştırır ki ülkemizdeki tarımsal yozlaşmanın kanımca en büyük sorunu burada yatmaktadır.
İkincisi tarımsal kredilerin sürelerindeki sıkıntılar. Gelişmiş ülkelerde ister hayvancılık ister tarımsal üretim ile ilgili kredilerin vadelerinin hepsi en az 5 yıldan başlar. Bizde ise ziraat bankasından alınan tarımsal kredilerin vadesi 1 yıldır. Her yıl üreticiler çektikleri kredilerin tamamını gider bankaya yatırır. Ancak bu meblağı hiçbir zaman üretiminde elde ederek değil, zaten elde edemez, sağdan soldan borç bularak yatırır. Bir gün sonra aynı dosya üzerinden tekrar krediyi almak üzere bankaya gider ve kısa bir sürede krediyi alır. Sonra topladığı borçlarını gider geri öder. Hayatımda bu kadar komik bir durum görmedim. Kime faydasının belli olduğu bu sistemin çiftçilere ve üreticilere hiç faydasının olmadığını kabul etmeyen var mıdır bilemem.
Her yıl bir sürü bürokrasi, stres, işgücü kaybı ve zaman israfından başka hiçbir işe yaramayan bu modelden vazgeçmeden tarımımız bir adım ne ileri gider ne de kendini yenileyebilir.
Oysaki herkes tarafından bilinen devlet tarafından ise bir politika olarak yürütülen bu sistemden acilen vazgeçmek gerekir. 5 yıl eşit taksitler ya da üreticin tercihine göre bir ödeme planı doğrultusunda kredilendirme tarımsal üretim için oldukça gerekli ve geç kalınmıştır.
Devlet tarımsal kredilerdeki faiz süspansiyonlarını bir an önce özel bankalara da vermelidir. Rekabetin daha sağlıklı olabilmesi ve tercih hakkının halkına sunulması kadar özgürlüğü savunan biri olarak bu konuların siyaset ve sivil toplum tarafından tartışılması gerektiğini düşünmekteyim.
Bütün bunları yapar iken ve kararlar alınır iken kanımca daha çok bilimden bilimsel araştırmalardan faydalanılması gerektiği ve üniversitelerimizin bu konularda daha etkin araştırmalar yaparak ülkeye yön vermesi elzemdir. Aksi takdirde daha uzun yıllar ölçek tartışmalarını yaparız. Sorun belli çözüm odaklı düşünce sistemlerine ihtiyacımız var.
OLCAY KARAMAN
Son yıllarda tarımın en büyük sorunlarından birinin ‘’ölçek sorunu’’ olduğu konusunda adeta fikir birliğine varıldığı görülmektedir. Varılan bu kanıya göre dünya ile rekabet edemeyen tarımsal üretim yapımızın varlığı ve küçük işletmelerin ömrü doldurduğu yönünde fikirler ve beyanlar her daim gündemimizde.
Bu kanıya bir miktar katılmak ile birlikte eleştirdiğim yönleri de elbette çok vardır. Ancak ister bu kanıya katılalım, ister katılmayıp eleştirelim, ortada bir gerçek var; oda tarımsal üretimin büyük bir sermaye birikimi ve teknoloji ile yapılabileceğidir.
İşte bu tespit doğrultusunda ister küçük işletmelerde olsun, ister büyük işletmelerde gelişen teknolojiye ve alt yapıya ulaşabilmenin en önemli konusu tarımsal finansman ve kredilendirmedir. Eğer dünya ile rekabet edebilecek bir tarımsal ya da hayvansal üretim istiyorsak tarımsal kredilerimizin yapısını ve şeklini kesinlikle gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Mevcut yapımızda tarımsal krediler genel anlamda devletin şartlarını koyduğu kamusal banka aracılığı ve dünya ekonomik sistemine göre son derece ilkel ve sınırları keskin bir şekilde belirlenmiş tarımsal kooperatifler aracılığı ile sağlanmaya çalışılmaktadır.
İlk eleştirim tarımsal kooperatif ve tarımsal kurumların gerek maddi ve gerekse üretim faktörlerine yönelik verdiği kredilerin çiftçimizi ne kadar çok zora soktuğudur. Şunu net olarak bilmek gerekir ki tarımsal üretim uzun vadeli ve geri dönüşü en yavaş olan bir sektördür. Eğer bir ülke serbest piyasa ekonomisi içerisinde üretim yapma modelini ortaya koyup, tarım kredi kooperatiflerine devletin bütün imtiyazlarını sağlayarak kredilendirme yapıyorsa ve bundan haksız rekabet doğuruyor ise burada büyük bir çelişki var demektir. Rekabetin olmadığı bir yerde kalite ve seçme şansı yok demektir ki, bu ülkeleri ve sektörleri ileri götürmez, bilakis kalıba sokup yozlaştırır ki ülkemizdeki tarımsal yozlaşmanın kanımca en büyük sorunu burada yatmaktadır.
İkincisi tarımsal kredilerin sürelerindeki sıkıntılar. Gelişmiş ülkelerde ister hayvancılık ister tarımsal üretim ile ilgili kredilerin vadelerinin hepsi en az 5 yıldan başlar. Bizde ise ziraat bankasından alınan tarımsal kredilerin vadesi 1 yıldır. Her yıl üreticiler çektikleri kredilerin tamamını gider bankaya yatırır. Ancak bu meblağı hiçbir zaman üretiminde elde ederek değil, zaten elde edemez, sağdan soldan borç bularak yatırır. Bir gün sonra aynı dosya üzerinden tekrar krediyi almak üzere bankaya gider ve kısa bir sürede krediyi alır. Sonra topladığı borçlarını gider geri öder. Hayatımda bu kadar komik bir durum görmedim. Kime faydasının belli olduğu bu sistemin çiftçilere ve üreticilere hiç faydasının olmadığını kabul etmeyen var mıdır bilemem.
Her yıl bir sürü bürokrasi, stres, işgücü kaybı ve zaman israfından başka hiçbir işe yaramayan bu modelden vazgeçmeden tarımımız bir adım ne ileri gider ne de kendini yenileyebilir.
Oysaki herkes tarafından bilinen devlet tarafından ise bir politika olarak yürütülen bu sistemden acilen vazgeçmek gerekir. 5 yıl eşit taksitler ya da üreticin tercihine göre bir ödeme planı doğrultusunda kredilendirme tarımsal üretim için oldukça gerekli ve geç kalınmıştır.
Devlet tarımsal kredilerdeki faiz süspansiyonlarını bir an önce özel bankalara da vermelidir. Rekabetin daha sağlıklı olabilmesi ve tercih hakkının halkına sunulması kadar özgürlüğü savunan biri olarak bu konuların siyaset ve sivil toplum tarafından tartışılması gerektiğini düşünmekteyim.
Bütün bunları yapar iken ve kararlar alınır iken kanımca daha çok bilimden bilimsel araştırmalardan faydalanılması gerektiği ve üniversitelerimizin bu konularda daha etkin araştırmalar yaparak ülkeye yön vermesi elzemdir. Aksi takdirde daha uzun yıllar ölçek tartışmalarını yaparız. Sorun belli çözüm odaklı düşünce sistemlerine ihtiyacımız var.