SON DAKİKA

Keşan Haber
Keşan Gardenya Çiçekçilik

TARİHÖNCESİ DÖNEMLERDE ENEZ

TARİHÖNCESİ DÖNEMLERDE ENEZ
Bu haber 22 Ağustos 2016 - 13:13 'de eklendi ve 394 kez görüntülendi.

Enez ve yakın çevresinin tarihi, doğal çevre özellikleri, bitki örtüsü doğanın bu yöreye bahşettiği doğal güzellikleri ve çeşitli kültürleriyle tarih boyunca önemli bir yerleşim bölgesi konumunda olmuştur. Bu durum, yakın çevresinde Neolitik Çağ’dan itibaren yeşeren ve gittikçe gelişen uygarlıkların ortasında yer almasından kaynaklanmaktadır. Enez’de uygarlıkların gelişmesinde, bölgenin akarsuyu olan Meriç Nehri’nin önemli payı vardır. Büyük bir delta ve kuşların barındıkları sulak alanlar oluşturan nehir, Tarih Öncesi Çağlardan başlayarak 20.yüzyılın başlarına değin deniz taşımacılığını iç bölgelere hatta Kara Deniz kıyısında kurulmuş kentlere ulaştıran veya tersi bir ticarete ve kültürel ilişkilere olanak sağlayan özelliğe sahipti.

Tarih Öncesinde Ainos ve çevresi Enez’in kuruluşuna, kültür tarihi ve bölgedeki konumuna ilişkin bilgilere Eski Çağ’ın yazılı kaynaklarında ayrıntılı bilgilere rastlanmakla birlikte, kentin kuruluşundan itibaren erişmiş olduğu yüksek kültür düzeyi, Enez’de yapılmakta olan arkeolojik araştırma ve kazılardan ele geçen kalıntılarla belgelenmiştir.
Bölgede bilinen en eski yerleşim alanı, Enez – Keşan Karayolunun 3. km’sinde yer alan Hoca Çeşme Höyüğünde olduğunu, Enez Kazısı ekibinin 1988 yılında yörede yaptığı yüzey araştırması sırasında ortaya çıkmıştır. Höyük, yaklaşık 150 m çapında yayvan bir kaya yükseltisi üzerinde yer almaktadır.

AİNOS’UN KURULUŞ ÖYKÜSÜ
Eski Çağ yazılı kaynaklarında Ainos şehrinin kuruluşuna dair değişik görüşler bulunuyor. Kent adının Ainos biçimindeki ilk yazılışına Homeros’un İlias destanında rastlanıyor. Destanda Thrakların önderi İmbrasoğlu Peiras, Ainos’tan gelerek Troya savaşına katılmış ve kahramanlıklar göstermiştir (Homeros, İllias IV,520). MÖ.70-19 yılları arasında yaşamış olan Romalı yazar Publius Vergilius Maro tarafından kaleme alınmış Aeneas kitabında Aeneas’ın mitolojik serüveni anlatılır. Aeneas, Troya kraliyet ailesinden tanrıça Aphrodite ile Troya’lı prens Ankhises’in oğlu, Troya Kralı Priamos’un yeğenidir. Söğlenceye göre Aeneas, Akalara karşı yiğitçe savaşır. Troyalıların yenilmesi üzerine Aeneas, babası Ankhises’i omuzlarına alarak ve oğlu Askanius’u da elinden tutarak İda Dağı’na (Kazdağı) kaçar. Dağın eteklerinde gemiler inşa eden Aeneas ve arkadaşları kendilerine yeni bir yurt kurmak ve Troyalıların soyunu kuracakları topraklarda devam ettirmek için denize açılırlar. Birkaç gün süren yolculıktan sonra Trakya topraklarında yay biçimindeki körfeze ulaşırlar. Aeneas, Hebros (Meriç) Nehri’nin ağzında Ainos adını verdiği şehrin temellerini atar. Söylenceye göre Aeneas, Trakya kıyılarına ulaşınca annesi Afrodite ile Zeus’a kurbanlar sunmak için sunağın üstünü yeşil yapraklı dallarla süslemek amacıyla yakındaki tümseğin tepesinden kızılcık ve mersin ağaçlarının dallarını koparmaya başlayınca, kopardığı dallardan kan damlaları çimenlerin üstüne akar ve inlemeleri yükselir. Burası, amcası Polydoros’un mezarı olduğunu aşağıdaki tümcelerden öğrenir. Üzerinde durduğu topraktan yükselen bir ses ona;
“niye Aeneas, zavallı beni parçalıyorsun, artık mezarımı rahat bırak, hayırlı ellerini de günahtan esirge. Troyalıyım kan ağaçtan değil bedenimden akıyor. Ah , bu zalim topraklardan kaç, kaç bu haris sahillerden; zira ben Polydoros’um”. Polydoros, söylenceye göre Troya kralı Priamos ile Hekabe’nin oğludur. Troya savaşı sırasında babası ona Troya hazinesini vererek damadı olan Trakya kralı Polymestor’a emanet eder. Troyalılar savaşı kaybedince, Polymestor altınlara el koymak için Polydoros’u öldürtmüş ve orada gömmüştür. Bu olay Vergilius, Aeneas III.62’de şöyle anlatılır;

‘….Kederli sunaklar yaptık ata tanrılarına, koyu renk
kurdelelerle, kara servi dallarından donattık hep.
Sardı çevresini Iliumlu kadınlar, çözdüler
Töreye göre saçlarını. Mezarın üstüne
Ilık köpüklü süt dolu kaseler, kurbanların
Kanıyla dolu birçok kupa bıraktık, sonra
Ruhunu bu törenle göndererek mezarına
Yüksek sesle çağırdık onun adını son defa…’

Aeneas, amcasına yeni bir mezar yaparak saygılarını sunmak için bir cenaze töreni düzenler. Tören yapıldıktan sonra Aeneas Ainos’tan ayrılır ve serüvenlerine devam eder.
“Pompeus Mela (De Chorographia II.28) “…Troya’dan göç eden Aeneas
tarafından kurulmuş olan Ainos önemli bir kentti….”demektedir.
.

Tarihçi Herodot (doğumu MÖ 485), kolonizasyon hareketlerinden ilginç öyküler anlatarak söz eder. Yunanistan’dan işsizlik ve yoksulluk gibi ekonomik nedenlerle dalgalar halinde Anadolu’ya göç eden insanların serüveni, İÖ 10. yüzyılda başlar ve MÖ 6.yüzyıl içlerine kadar devam eder.
Batı Anadolu’nun kıyılarına yerleşen bu halk, zamanla kendilerine daha iyi bir hayat tarzı ve ekonomik çıkarlar sağlamak için, Kuzey Ege, Marmara, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında ana kente bağlı yeni şehirler kurarlar. Eski kaynaklarda Ainos’un MÖ 7. Yüzyılda İzmir’in kuzeyindeki kıyı şeridine yerleşmiş Aioller adı verilen halk tarafından bir koloni olarak kurulduğu anlatılmaktadır. Aioller arasında Kymeliler, Mytileneliler ve Aleppokonnessoslular’ın yer aldıklarını (Homeros VII,58; Thukydides VII,57’de) zikredilmektedir. Bununla beraber, kolonizasyondan önce, daha eski dönemlere ait bir yerleşmeyi ve adlandırmayı gösteren kaynaklar da vardır. Coğrafyacı Strabon (VII,6,319) Ainos’un efsanevi Thrak kralı Poltys’ten sonra ilk kez “Poltyobria” olarak adlandırıldığını yazmaktadır. ‘bria’ sözcüğü Trak dilinde kent anlamında kullanılmaktadır. Bizanslı coğrafyacı Stephanos Byzantinos bu adlandırmayı benimsemekle birlikte, ayrıca Apsinthos adını da vermektedir (St. Byzantios 1. C) . Bu ad büyük olasılıkla Meriç’in aşağı mecrasının doğusundaki bölgede oturan ve Apsinthoslular denen Thrak kabilesiyle ilgili olmalıdır. Buna göre bölgenin, kolonizasyondan önce yerli Thraklar’ın bir iskân yeri olduğu anlaşılıyor. Yukarıda zikredilen bilgilere rağmen son yıllarda, Enez’de sürdürülen arkeolojik kazı ve araştırmalar, bölgedeki yerleşimin Neolitik dönemlere kadar geri gittiğini göstermiştir.

SİYASİ TARİHİ
Eski Çağ’da Ainos tarıma elverişli verimli bir ovaya ve ticaret yollarına sahip olmasından dolayı, kuruluşundan itibaren bölgedeki diğer kentlerle yaptığı ticaret sonunda kısa süre içinde zengin bir kent olarak dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştır. MÖ 513 tarihinde Pers Kralı Darius’un İskitler’e karşı yaptığı askeri seferi sırasında, Trakya ve dolayısıyla Ainos kısa bir süre için Pers İmparatorluğu’nun hakimiyetine girdi. Bu tarihten sonra ekonomik çıkarları ellerinden giden Batı Anadolu ve Trakya’nın şehirleri Perslere karşı MÖ 499’da ayaklanarak özgürlüklerini tekrar elde etme başarısını gösterirler.
Batı Anadolu ve Trakya’daki çıkarları ellerinden alınan Persler, MÖ 480 yılında Kral Kserkes’in komutasında Gelibolu’dan hareket ederek, Saroz körfezini dolaştıktan sonra Ainos ve Gala (Stentoris) Gölü’nü geçerler ve Doriskos’a (Fere’nin 5 km güneybatısında) ulaşırlar. Bu sefer sırasında Ainos başta olmak üzere, Trakya’da yer alan diğer kentler, Persler tarafından işgal edilir. Kserkes, Atina ve müttefiklerine karşı yaptığı savaşta yenilince (MÖ 479), Ainos tekrar özgürlüğüne kavuşur. Ainos, savaşlardan sonra MÖ 478 yılında, Atina’nın önderliğinde Delos Adası’nda Perslere karşı siyasi birlik olarak kurulan I.Attik-Delos Deniz Birliği’ne katılır ve bu birliğe para yardımında bulunur. Bu dönemde Ainos kültür ve sanat dallarında Atina ile rekabet edebilen, olağanüstü eserler üreten bağımsız bir devlet konumdaydı.

sikke

Res. 1.   Ainos İÖ 5.yüzyılda bastırdığı gümüş sikkeler birer sanat şaheserleridir. Sikkenin ön yüzünde tanrıların habercisi yol gösterici tanrı Hermes genellikle 4/3 profilden betimlenmiş. Arka yüzde Ainos’un sembolü dağ keçisi ve şehir ismi AINOS ya da AINION yazısı bulunmaktadır.

Perslerin Trakya’dan atılmasından sonra, Doğu Trakya’da yer alan kabileler Kral Teres’in başkanlığında (MÖ 480-460) Odrys Kabilesinin idaresi altında birleşirler. Odryslerin yerleşim yerleri aşağı Tunca’dan (Tenzos) denize kadar uzanmakta, batıya doğru Meriç ovasına yahut da güneye Ergene (Ergines) Nehri’nin bölgesine kadar olan alanı kapsıyordu. Odryslerin egemenlikleri batıda güçlenen Makedonia Krallığının yayılımcı politikasının başlamasıyla son bulur. MÖ 342/41’de, Makedonya Kralı II. Philippos, Kersebleptes ve III.Teres’e karşı gerçekleştirdiği askeri seferlerden sonra, Odrys Krallığını ortadan kaldırmış ve Trakya’da kurulmuş olan kıyı kentlerini alıp sınır güvenliğini sağlamıştır. Büyük İskender’in ölümünden sonra, İmparatorluk B.İskender’in generalleri arasında paylaşıldı. Trakya Satrapı Lysimakhos Ainos ve Kuzey Ege kıyılarında yer alan Abdera, Maroneia ile Lysimakheia ve Chersonessos gibi kentler ile Anadolu’da Toroslara kadar olan topraklar hissesine düştü. Lysimakhos MÖ. 282/281 Seleukos’la yaptığı Kyropedon savaşında ölünce, ordusu dağıldı.Bu tarihten sonra Trakya ve Makedonya Seleukos’un egemenliğine girdi. Seleukos’un MÖ.280 yılında Mısır Kralının büyük oğlu Ptolemaios Kravnos tarafından öldürülmesinden sonra Makedonya ve Trakya Ptolemaiosların eline geçer. Romalılar MÖ 196 yılı sonbaharında Trakya’yı işgal ederek burada Roma’ya bağlı bir eyalet kurarlar. Bu eyalete başta Ainos olmak üzere, Abdera ve Maroneia de katılır. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Trakya ve dolayısıyla Ainos, Doğu Roma İmparatorluğu’na bağlı olarak gelişimine devam etmiştir.

ENEZ’İN OSMANLILAR TARAFINDAN ALINIŞI
Ainos, Doğu Roma İmparatorluğu Dönemi’nde ve Orta Çağ’da önemli bir liman kenti, askeri üs yeri ve ticaret merkezi olduğunu halen bir kısmı ayakta bulunan veya bilimsel kazılarda ortaya çıkan mimari kalıntılardan anlaşılıyor. Kale surları 6. yüzyılda Doğu Roma İmparatoru Justinianus tarafından kuzeyden gelen bazı Slav akınlarına karşı tamir ettirilmiştir. Bizans döneminde Ainos, bölgenin başkenti olarak çok önemli bir ticaret merkezi konumundaydı. Kent, Orta Bizans Dönemi’nde ise ( 7. yüzyıldan itibaren), Semadirek (Samothrake) ve Gökçe Ada (Imbroz) adalarını içine alan Aşağı Rodop Bölgesi’nin prenslik merkezi yapılmıştı. Ancak, Bizans İmparatorluğu içinde 14. yüzyılın ortalarında meydana gelen iç çekişmelerde Ainos’un durumunda büyük değişiklikler olmuştu. İstanbul idaresinde meydana gelen İonnes Kantakuzenos VI (1347-1354) ile İonnes Palaiologos 1341-1391) arasındaki iç çekişmelerde Ainos, idareyi elinde tutmaya çalışan İonnes Palaiologos tarafını tutmuş ve ona sadık kalmıştı. Ainos ve çevresinde yerleşmiş olan Türkler ise, söz konusu iç çekişme sırasında İonnes Kantakouzenos’a yardımda bulunmuşlardı. İç çekişmelerin İonnes Palaiologos lehine sonuçlanması üzerine, Enezli Türkler 1344 yılının yazında, Enez’den gemilere bindirilerek İzmir’e geçmek zorunda bırakılmışlardı. 1355 yılında Enez’de çok önemli olaylar yaşandı. Bu yıl Doğu Roma İmparatoru İonnes Palaiologos’un kızkardeşi Maria Palaiologia Cenevizli Françesco Gattelusio ile evlenmiş ve çeyizlik olarak Ainos, Midilli Adası ile birlikte Cenova ailesine verilmişti. Bu evliliğin en önemli nedeni, günden güne artan Türk tehlikesi karşısında yardım arayan Doğu Roma’nın Ege Denizi’ndeki adalarda güçlü durumu olan bu aileden yararlanmak istediği anlaşılıyor. Nitekim bir süre sonra Türk baskısı karşısında Trakya’yı parça parça kaybeden Doğu Roma, en güçlü kalesi olan Edirne’yi de 1362 yılında teslim etmek zorunda kalmıştı. Bu kalenin kumandanı bir gece sessizce bir sandala binerek Meriç Nehri vasıtasıyla ile Enez’e sığınmıştı. Aslında Enez halkı, Lala İbrahim Paşa’nın Rumeli seferinden, yani 1383 yılından beri Türklere haraç vermek suretiyle bağımsızlıklarını koruyabilmişlerdi. Buna rağmen Gattelusio ile Doria aileleri 1436 yılında Samothrake ve İmbroz adalarının da idaresini alarak Kuzey Ege’de büyük bir dukalık kurdular. Bu ailelerin Enez’deki egemenliklerini belgeleyen armalar bugün kale duvarları üzerinde duruyor.

Ainos’u yöneten Palmede Gattelusio 1455 yılında ölünce, Ainos’un yönetiminde iç çekişmeler başlamıştır. Bu tarihten itibaren Ainos’un idaresi, Giorgio’nun dul karısı ile küçük oğlu Dorino’ya geçmişti. Midilli Dukası Dorino Gattelusio, yengesi ile yeğenlerini bertaraf ederek kentin tek sahibi olmaya kalkışınca, Giorgio’nun dul karısı bundan intikam almak için Fatih Sultan Mehmet’e Dorino’yu şikayet elmişti. 1455 yılı kış aylarında Fatih Sultan Mehmet’e Giorgino’nun dul karısından dayısı aracılığı ile ulaşan ihbara göre, Dorino Sultan’a karşı cephe almış olmakla itham ediliyor ve gerek Ainos’ta, gerek adalarda asker toplamakta olduğu haber veriliyordu. Ayrıca, Ainos’un tuzlalarından elde edilen kazançtan Osmanlılara verilecek hisseyi tam teslim etmediğini, çevredeki Türk köylerini rahatsız ettiğini bildiriyor. Zamanın tam kış ortası olmasına rağmen Fatih Sultan Mehmet derhal sefer emrini vermiş, ordu şiddetli bir kar fırtınası ve tipi içinde, soğuktan ve tipiden büyük kayıplar vererek yola çıkarken, Gelibolu’daki Türk donanması da Kaptan Has Yunus Bey idaresinde 10 kadırgadan oluşan bir filo ile denizden harekata katılmıştır. Gelibolu’dan ayrılan donanma denize açılarak, Saroz körfezine girmiş, ertesi geceyi Ainos yakınında Pakheia koyunda geçirdikten sonra, üçüncü gün Ainos limanı içine girmiştir. Ainos Halkı limanda Türk donanmasını görüp, Türk ordusunun da İpsala’da konakladığını öğrenince dehşete kapılmış ve tek seçeneğin teslim olmak olduğunu anlamıştır. Eşraftan seçilen bir barış heyeti ile yapılan antlaşma sonunda kale teslim edilmiştir. Ertesi gün şehre gelen Fatih Sultan Mehmet, Dorino’nun sarayına yerleşerek Ainos’ta üç gün kalmıştır.
Osmanlıların Enos olarak isimlendirdikleri kentin, bu tarihten itibaren zengin bir ticaret şehri olarak gelişimine devam ettiği anlaşılıyor. Bu dönemde Kale içindeki büyük kilise olan Ayasofya kilisesi camiye çevrilmiş, ancak hayli kalabalık olduğu anlaşılan Hıristiyan ahali için bir çok kilise ibadete açık olarak bırakılmıştır.

Etiketler :
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.





POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA