Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.
21:14 - İpsala’da kavunu fiyat vurdu… Geçen yıl tonu 8 bin Tl,bu yıl 4 bin Tl…
20:22 - “Alzheimer hastalığında erken teşhis önemli”
20:14 - “Sabahları yorgun uyanıyorsanız sebebi fibromiyalji olabilir”
20:01 - “ALS hastaları iyi bir takiple uzun yıllar yaşayabilir”
19:55 - AKP’NİN EKONOMİ YÖNETİMENE SERT ELEŞTİRİLER
19:39 - KALP SAĞLIĞININ SEKİZ ALTIN KURALI BEYLİKDÜZÜ’NDE KONUŞULDU
20:57 - SARDOS KAZDAĞLARINDA..
20:11 - Gömeç bamyası Amerika yolcusu
00:54 - CHP’den istifa eden Ün,açıklama yaptı:Çok yakında yuvamda olacağım.”
50 yıllık gazetecilik yaşamımda pek çok Türk’ün başarı öykülerini yazmışımdır. Ekmek parası için Avrupa yollarına düşen, tek amaçları kendilerine ve ailelerine ekmek parası kazanmak olan cefakar Andolu insanlarının, daha sonraki başarı öykülerini benden başka pek çok meslektaşım da dile getirmişlerdir.
Ancak bir Türk var ki, O’nun çalışma azmi ve girişimci ruhu, üzerine basa basa anlatılması gereken bir gelişmedir.
Turgut Torunoğulları, tam 20 yıldır tanıdığım bir dosttur. O’nu tanıdıktan sonra pek çok haberini yapmışımdır. Ama, Hollanda’nın den Bosch kentinde bir sokakta bulunan işyerlerini ve evlerin tamamını satın aldığı zaman yazdığım, ‘Bir Türk uzun bir sokağı satın aldı’ haberi, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yankı yapmıştı.
Tencere Krallığı’ndan sonra Turizm Sultan’ı olan Turgut Torunoğulları (solda), muhteşem manzaralı otelini bize gezdirdi
Turgut Torunoğulları Hollanda’da yaptığı tencere pazarlamacısı olarak ‘Panne man’ yani tencereci adam olarak tanınmıştı. Daha sonra adı ‘Tencere Kralı’na çıkmıştı. Ama şimdi O tam anlamıyla bir turizm fenomeni oldu. Bu nedenle de O’na bundan sonra ‘Turizm Sultanı’ demek gerekecek.
Torunoğulları’nı bir daha yazmak için, O’nun Marmaris’teki yeni oteline gittik.
‘Gittik’ diyorum, zira oteline sadece beni değil eşimi de davet etmişti.
Biz tahsis ettiği muhteşem suitte bir hafta muhteşem bir tatil yaptık. Ama bu ara çalıştık da tabii..
Torunoğulları, çok geniş bir alana yayılmış olan otelini bize göstermek için özel araba ile bizi gezdirdi
İsterseniz, Torunoğulları’nin Marmaris’teki son faaliyetlerini yazmadan önce, O’nun geçmişine bir göz atalım. Yazımın sonunda da Marmaris’e geri dönelim.
Kars’ta 8 çocuklu bir ailenin çocukları olarak gurbete çıkan ve Hollanda’da ‘tencere pazarlama elemanı’ olarak çalışırken, patronluğu ele geöiren Turgut Torunoğulları, şimdilerde Beşiktaş Jımnastik Kulübü’nün yönetim kurulu üyesi olan ve dış transfer ile ilgilenen kardeşi Erdal Torunoğulları’nı da yanına alarak tencere işini büyütmeye başlar.
Hollanda’da Beşiktaşlilar Derneği Başkanı olan diğer kardeş Aykut Torunoğulları’da katkı sağlamaya başlayınca, Torunoğulları’nı yıkacak bir güç düşünülmez oldu.
Turgut Torunoğulları, diğer kardeşleri ve aile fertlerinin katkılarıyla büyük bir pazarlama ekibi oluşturdu Simtronik markasıyla üretim ve pazarlama yapan şirkete Edelstaal Group adını koydu. İtalya’da tencere üretimi yapan Cartossi Ailesi’yle yüzde 50-50 ortak oldular. İtalya’daki fabrikayla üretime devam ediyorlar.
1992’de de Ertan ve Aykut Torunoğulları’nın katılmasıyla İsviçre ve Avusturya pazarında örgütlenen Edelstaal Group, şu anda Avrupa ülkelerinde randevuyla evde aktif pazarlama sisteminde 1400’e yakın eleman çalıştırıyor. Hollanda, Belçika, Fransa, İsviçre, Avusturya, İtalya, Portekiz, Yunanistan, Rusya, Litavanya, Polonya, Macaristan, Güney Afrika, Malezya, Filipin, Meksika, Avustralya, Japonya ve ABD’de tencere satıyor. Torunoğulları kardeşler,
Torunoğulları kardeşler, tencere işinden kazandıkları parayla önce Fethiye’ye turizm yatırımı yaptılar. Daha sonra bu sektördeki yatırımları çoğalmaya başladı.
İŞADAMLARI BAŞKANI
Turgut Torunoğulları, Hollanda’daki Türk İşadamları Derneği HOTİAD’a başkan oldu. Daha sonra Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu DEİK’in Avrupa Başkanı oldu. Her iki kurumda başarılı işlere imza atan Torunoğulları’nın en büyük başarısı ise, yurtdışından anavatana götürülen ve sadece 6 ay süre kalabilen otomobillere, iki yıl kalma yasasınının çıkmasında en büyük rolü oynaması oldu.
Torunoğulları, Hollanda Türk İşadamları Derneği HOTİAD Başkanlığı ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu DEİK’in Avrupa Başkanlığı sırasında büyük başarılara imza attı
MARMARİS
Torunoğulları ile görüşmek için gittiğimiz Marmaris’te, Sentido Orka Lotus Beach Oteli’nie nasıl gideceğimizi sorduğumuz zaman, ‘Turgut beyin oteli mi?’ diye karşı bir soru alınca, ‘Vay be’ demeden edemedik. ‘Bizim Turgut’artık Marmaris ve Fethiyeliler’in de Turgut’u olmuştu.
Oteli bulup resepsiyonuna geldiğimiz zaman bize yer ayrılmamış olduğunu söylediler. Ben de Turgut beyin misafiri olarak davul zurna ile karşılanmasyı bekliyordum (!).
Turgut’u GSM’den aradım. ‘Patron, bizi oteline almıyorlar ha!’ deyince, ‘Hemen geliyorum’ dedi ve bir dakika sonra resepsiyonda oldu. ‘Bunlar sana normal bir oda verirler diye haber vermedim. Senin yerin, benim misafirlerimin ağırlandığı Kral Dairesi’dir’ deyince, eşimim asılmış olan suratında güller açtı.
Turgut, çok geniş bir alana dağılmış olan otel odalarına gidişin zor olması nedeniyle devreye soktuğu özel arabalardan biri ile bizi odamıza götürdü. Daha sonra aynı araba ile bize otel alanını gezdirdi. Daha sonra da deniz turu ve paraşüt gösterisi yaptırdı. Bu ara ben de özel fotoğrafçım ile görüntüler alıyorduk.
Torunoğulları (ortada), otelindeki Blue Bar’da bize yaşam öyküsünü anlattı
Yol boyu gördüğümüz boş otellere karşın, Turgut’un otelinde yüzde 60-65’lik bir doluluk oranı vardı. Yani otel dolu gibiydi.
Bir akşam üzeri oturduğumuz Blue Bar’da sordum kendisine:
Bu doluluğu neye borçlusun?
Anlatmaya başladı.
‘ Bu otelin yapımına 15 yıl önce başlandı. Önce Hilton olacaktı. Daha sonra çok el değştirdi. 3 yıl önce bu durumu duyunca buraya geldim ve oteli ben devraldım.
Geçen yıl tamamladığımız otel için dünya devi olan Thomas Cook ile anlaştım. Thomas Cook’un tek şartı otele Sentido adını koymaktı. Müşterilerimizin çoğu Thomas Cook tarafından geliyor. Bu da bizim için büyük bir şans’
Turizmcilikteki faaliyetlerinin neler olduğunu sorduğum Torunoğulları şunları anlattı:
‘Fethiye ve İstanbul’dan sonra Marmaris’te de Sentido Orka Lotus Beach & SPA Oteli,
1 Mayıs 2015 tarihinde hizmete girdi. “Orka” markasıyla yıllardır, özellikle İngiliz ve Hollandalı turistleri ağırladık. Fethiye Çalış’ta 5 yıldızlı otel ile Aqua Park’ı hizmete sokacağız. İzmit’te 2016’da 700’e yakın villanın açılışını gerçekleştik.
Fethiye’de Orka Club, Orka Sunlife, Orka Butik ve İstanbul’da da Orka Royal Otel, Marmaris’te Nergis Beach ve Nergis Select otellerini bünyemize kattık.
2017’de ise Amsterdam’da otel açmayı planlıyoruz. Hollanda’da otel ve kongre merkezi yapmayı planlıyoruz.’
Torunoğulları’nın Sentido Orka Oteli’nin en iyi görüntüsünü almak için tekne ile denizde açıldık. En iyi görünümü de kendimiz ile birlikte aldık
Torunoğulları sadece para kazanan bir adam değil. Kazandığı prayı paylaşmasını da bilen bir yapıya sahip. O’nun sosyal ve kültürel alanlardaki yardımları da takdirle karşılanıyor.
Anlatmaya devam ediyor Torunoğulları:
‘Doğduğumuz toprakları unutmadık. Kars’ta yaptırdığımız Anadolu Kız Meslek Lisesi ve Erdağı Köyü İlkokulu’ndan sonra şimdi de kız yurdu ve 200 bin metrekarelik alana fidanlık yapacağız.
Torunoğulları kardeşler, Hollanda’daki Simtronik adlı firmalarındaki tanıtım panosu önünde
Hayatta, küçüklükten bu yana ne istediysem oldu. Eşime âşık oldum; onunla evlenmek istedim ve oldu. İşlerimde çok çalıştım ve karşılığını gördüm. Aile bireylerimle ve ortaklarımla sıkıntısız işler yaptım; onlarla verimli paylaşımlarda bulundum. Biraz durumum iyi olduğunda hedeflediğim bir konu vardı: Doğduğum köye bir okul yaptırmak. Çok şükür, köyüme bir ilköğretim okulu yaptırdık. Doğuda kız çocukları pek okutulmaz ya…
Kız çocuklarını eğitim seferberliğine katmak amacıyla bir
Kız Sağlık Meslek Lisesi yaptırdık. Ayrıca bu çocuklarımızın staj ve iş bulmaları açısından yine Kars’a bir özel hastane yaptıracağız. Son bir isteğim de Kars’a soyadımızı taşıyan bir üniversite kurabilmektir. Bunlar bizim için bir hayal değil artık. Sadece zamanlamasını bekliyoruz. Hayal olarak gördüğüm; ama var olan yapılanmamızla hedeflediğimiz Orka Oteller Zinciri’ni de Hilton zincirleri gibi dünyanın her yerinde açmak istiyoruz. Tüm bunların yanında sosyal anlamda okumak isteyip okuyamayanlara ve Türkiye’den Hollanda’ya gidip de master yapan ve eğitim gören çocuklarımıza yardımcı oluyoruz.’
Torunoğulları’nın Kars’ta hizmete sundukları Sağlık Lisesi’nin açılış töreninden
Ailesi, Turgut Torunoğulları için çok önemli. Kars’tan Fethiye’ye göç eden anne ve babası, hayvancılığı devam ettiriyor. Oetlde tanıştığım anne ve babası çocuklarıyla gurur duyuyorlar.
Kardeşleri ve çocukları da O’nunla gurur duyuyorlar.
‘Ticaret hayatımda ve özel yaşantımda “aile kavramı”na çok önem veriyorum ve “aile kavramı”nı her şeyin üstünde tutuyorum’ diyen Torunoğulları, şş yaşantımdan arta kalan zamanları aileme ayırıyor. Çocukları ile ilgileniyor. Hayata da devamlı pozitif bakıyor. ‘Kimseyle en ufak bir dargınlığım yoktur, kimseye karşı kin tutmuyorum. Sevgi, saygı ve hoşgörüyü hayatımın merkezinde görüyorum ve herkese karşı sevgiyle yaklaşıyorum.’ diye de sözlerini tamamlıyor.
Torunoğulları’nın İtalya’daki tencere fabrikası ve tencerelerini tanıttığı bir toplantıda Lahey Büuükelçimiz ve Rotterdam Başkonsolosumuz ile
İnsanlar vefa ve cefa sözcükleriyle bir şeyler anlatmaya çalışırlar. Ben de gazetecilik yaşamımda pek çok vefalı ve cefalı tema ile haberler yazdım. Ama Marmaris’te tatil yaparken gördüğüm bir vefa ve de cefa konusu beni ve eşimi çok duygulandırdı.
Marmaris’te, Sentido Orka otelindeyiz.
Patron Turgut Torunoğulları ile Blue Bar’da buluşacağız. Akşam saat 20.00 sularıydı.
Eşim ile Turgut’u beklerken, özürlü sandalyesine oturmuş bir adam geldi yanımıza. Özürlü sandalyesini bir bayan kullanıyordu. Bir köşeye çekildiler. Felçli olduğu anlaşılan adama bir içki ısmarladı yanındaki bayan. Adam içkisinden bir yudum aldı ama hemen ardından da başı öne eğildi ve uyumaya başladı.
O gece, gördüğümüz bu manzara ile uyumaya çalıştık ama nafile.
Sabah kahvatıya indiğimiz zaman aynı çifti bu kez kahvaltı salonunda gördük.
Kadın elindeki kahvaltı çanağı ile adama yaklaştı ve ağzına birşeyler sokmaya çalıştı.
Adam ağzını açıyor, verilen lokmayı yiyor ama iki dakika sonra başı yine öne eğiliyor ve uyuyor.
Sabah kahvatıya indiğimiz zaman aynı çifti bu kez kahvaltı salonunda gördük.
Kadın elindeki kahvaltı çanağı ile adama yaklaştı ve ağzına birşeyler sokmaya çalıştı
Adam ağzını açıyor, verilen lokmayı yiyor ama iki dakika sonra başı yine öne eğiliyor ve uyuyor.
Adam, özürlü sandalyesi ile, Turgut Torunoğulları ile biz görüşürken arka fonda görünüyordu. yani elimde admla ilgili bir fotoğraf vardı. Onlardan habersiz birkaç dugusal söz ile bir haber yapılabilirdi. Ama ben bunu tercih etmedim. Tercihim, kadın ile konuşmak ve bu ikilinin acılı öyküünü kendilerinden dinlemekti. Kadına yanaştım ve isteğimi anlattım. ‘Memnuniyetle’ dedi.
Birkaç fotoğraf çektikten sonra, lobide buluşmak üzere kahvaltı salonundan ayrıldık.
Akşam saatlerinde Sentido Orka Oteli’ndeki Blue Bar’da patron Turgut Torunoğullarını beklerken, arka tarafımızdaki masada oturan Nurtan ve Erol çifti dikkatimizi çekmişti
Lobiye girdiğimiz zaman adam yine özürlü sandalyesindeydi.
Kadın O’na yine bir şeyler yedirmeye çalışıyordu.
Adamın elini sıktım. O da sıktı elimi.
‘Nasılsın’ dediğim zaman hiç zorlanmadan ‘iyiyim’ diyebildi. Bu durum beni çok sevindirdi. Zira iki gündür üzüntü ile izlediğimiz bu adam, ihtiyaç hissettiği zaman konuşabiliyordu.
Acaba ihtiyaç hissettiği zaman yürüyebiliyor muydu?
Maalesef bunun cevabı hayır oldu.
Kimdi bu adam?
Adı Erol Gülbay’dı. Samsunlu bir ailenin çocuğuydu. 1966 yılında Yıldız Teknik Üniversitesinde okurken, Almanca dersinden sınıfta kalmıştı. O da kalktı Almanya’ya gitti, hem eğitimini tamamladı hem de zayıf olan Almancasını güçlendirdi.
Samsun’a tatile geldiği zaman, bir asker kızı olan Nurtan ile tanıştı. Tanışıklıklarının üzerinde birkaç geömeden, cıvıl cıvıl olan bu iki genç biribirlerine aşık oldular. 10 gün içinde evlenmeye karar verecek kadar sevdiler biribirlerini.
Erol Gülbay kendi ailesini çabuk ikna edebilmişti. Nurtan’ın ailesi bu çabuk evliliğe ne diyecekti acaba?
Lobiye girdiğimiz zaman adam yine özürlü sandalyesindeydi. Kadın O’na yine bir şeyler yedirmeye çalışıyordu.Adamın elini sıktım. O da sıktı elimi. ‘Nasılsın’ dediğim zaman hiç zorlanmadan ‘iyiyim’ diyebildi. Bu durum beni çok sevindirdi
Nurtan’ın anne ve babası, çok sevdikleri ve değer verdikleri kızlarının kalbini kırmak istemediler ve evliliğe razı oldular.
Nurtan ile Erol birlikte Almanya’ya gittiler.
Tam 5 yıl kaldılar orada. Erol hem okuyor, hem de Bussink firmasında personel memurluğu ve tercümanlık yapıyordu. Nurtan da sevdiği işlerde çalıştı ama İstanbul’a dönmek istiyordu. Bir gün boşanma pahasına da olsa kocası Erol’a bunu söyledi. Erol eşinin isteğini çok makul gördü ve 1971 yılında birlikte dönüş yaptılar. Önce Ankara’ya yerleşmek istediler. Nurtan’ın Ankara’da bir abisi vardı. Ama olmadı, birlikte İstanbul’a gittiler ve yerleştiler.
Efes Pilsen Almanca bilen elaman arıyordu. Erol bu iş için başvurdu ve hemen kabul edildi.
İstanbul’da mutlu günler yaşadılar. Emeklilik yaklaştığı zaman İzmir’e yerleşmek istediler. Zira iki oğullarından biri Ankara’da, diğeri de İzmir’de yaşıyordu.
İzmir’de gençlik yıllarındaki cıvıl cıvıl yaşamlarını idame ettirmek niyetindeydiler. Ama 7 yıl önce bir kalp spazmı geçiren Erol, cıvıl cıvıl olan eşi Nurtan’ı ve oğullarını hüsrana uğrattı. Zira Erol’a kısmi felç gelmişti. Başlangıçta yürüyebiliyordu ama sonrada tekerlekli özürlü arabasına mahkum oldu Erol.
Eşinin felçli oluşuna çok üzülen Nurtan, O’na çocuğu gibi bakmaya başladı. Erol’un da çok üzgün olduğu her halinden belli oluyordu. Nurtan bir gün eşine sordu: ‘Seni bir tatil yerine götüreyim mi, nereye gitmek istersin?’ diye sorduğu zaman, Erol’un dudaklarından ‘Marmaris’ kelimesi dökülmüştü.
Nurtan hiç tereddüt etmeden Marmaris’teki Sentido Orka Oteli’nden rezervasyon yaptırdı ve 10 günlüğüne buraya geldi.
İşte, biz de bir zamanların cıvıl cıvıl sevişen bu çiftin acılı yaşamına şahit olma şanssızlığını yaşadık. Biz üzülüyorduk ama, Erol ile Nurtan neşelerinden birşey kaybetmemişlerdi.
Biz Sentido Orka Oteli’nden ayrılırken, onlar 5 gün daha fazla kalacakları Marmaris’te günlerini gün edeceklerdi.
İnşallah seneye aynı çifti yine Sentido Orka Oteli’nde görmek nasip olur.
İspanyollar, Emevi devletinin yıkılmasından sonra her yıl yaptıkları kurtuluş şenliklerinde Müslümanlar’a karşı kin ve nefret kusuyorlardı.
Ta ki 1920 yılına kadar. Sonra bu kin ve nefret kokan kutlamayı bıraktılar ve Los Turcos Grubu’nu oluşturarak kardeşlik ve dostluk şenlikleri yapmaya başladılar.
Geçenlerde biz İstanbul’un Fethi’ni kutladık. Ama maalesef bu kutlamada atılan naralar dostluk ve kardeşlikten çok uzaktı.
İki yıl önce TRT için İspanya’nın Sax kentine girmiş ve kutlamaları görüntülemiştik.
Aşağıda o kutlamaya ait haberi okuyunuz lütfen.
Bakın, acaba biz barışçı bir ruha sahip miyiz?
Kararı siz verecelsiniz elbette.
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Türkiye ile özdeşleşmiş yerleşim birimleri arasında, İspanya’nın turistik kenti Alicante’ye bağlı Sax kasabası da var.
10 bin nüfuslu Sax kasabasında her yılın şubat ayı başında bir festival yapılıyor. Tam 5 gün süren San Vlas adlı festivalin doğuş nedeni de çok ilginç. Bu ilginçlikleri yakından izlemek için TRT prodüktörü İsmail Elden, Yönetmen Sacit Şahin, kameramanlar Ercan İşsever ve Mehmet Türkoğlu ile yollara düştük.
Sax’taki festivalin 400 yıl önceki nedeni, Hıristiyanlar’ın Müslümanlar’a karşı elde ettikleri galibiyete dayanıyor. Festivalin nefret ve intikam kokan havası, 300 yıl sonra 1920 yılında birden bire değişiyor.
Daha önceki kutlamalarda, Hıristiyanlar’ın Müslümanlar’ı çok kanlı bir şekilde mağlup etme sahneleri ağırlıklı iken, 1920 yılında, almış. O yıldan bu yana da festivalin kin ve intikam kokan havası, dostluk ve sevgiye dönüşmüş.
Alicante’ye 44 kilometre mesafede olan şirin Sax kasabasında, şimdilerde Türkiye’ye gönül vermiş İspanyollar yaşıyor. Hiçbir kan bağı, kader birliği, kültürel bağ olmamasına rağmen buradaki İspanyollar, bu günlerde kendilerini Türk gibi hissediyorlar.
Atatürk’ün Anadolu’da elde ettiği zaferlere gıpta ile bakan bir grup İspanyol, bu festivale, ‘Comparsa de Turcos’, yani Türk Grubu adlı bir ekip ile katılma kararı
SAX BELEDİYE BAŞKANI : Her yıl tekrarlanan festivalin yapıldığı Sax kasabasındaki Belediye Başkanı Gil, Karaçay’in İspanyol asistanı Sofia’ya konuşurken. Başkan Gil, ‘Bugün hepimiz Türküz’ derken gözleri parlıyordu
Sembolleri Sivaslı Aziz Vlas
Comparsa de Turcos grubunu oluşturanlar, 289 ile 316 yılları arasında Sivas’ta yaşamış olan Aziz San Vlas’ı kendilerine sembol olarak seçmişler.
Sivaslı San Vlas, boğaz hastalıklarını mucizevi bir şekilde iyileştiren bir hekim olarak ün salmıştı. Daha sonra halk tarafından Piskopos seçilmiş.
Aziz San Vlas, Romalılar’ın baskısıyla cemaatsiz kaldıktan sonra Erciyes Dağı’nda inzivaya çekilmiş. Sonra da inancından dönmediği için Roma Valisi’nin askerleri tarafından öldürülmüş.
BAŞKAN TİTO TAM BİR TÜRK GİBİ : 1920 yılında kurulan Comparsa de Turcos Grubu’nun başkanlığını yapmakta olan Francisco Sanchez Chico, namı diğer Tito, 56 yaşında sempatik bir İspanyol
1920 yılında kurulduğu halde, Comparsa de Turcos’tan hiç haberimiz olmadı. 2007 yılında Sax kasabasından geçmekte olan bir büyükelçi görevlimiz, gördüpü bir Türk bayrağının izini takip ettikten sonra durum öğreniliyor.
Comparsa de Turcos’un Başkanı Tito, 2007’ye kadar Türkiye ile ilişki kurma fırsatını bulamadıklarını söylüyor. Şimdilerde ilişkilerin gelişmesinden çok mutlu. Zira, 2007’de festivale ilk kez katılan ve grupla tanışan Madrid Büyükelçimiz Ender Arat, dostluk oluşumuna önemli katkıda bulunmuş. Büyükelçi Arat, eşi Ayşe Arat tarafından yapılmış bir tabloyu Comparsa de Turcos’ların bulunduğu ‘Türkler Evi’ne hediye etti. Daha sonraki yıl, İstanbul Askeri Müze’den yeniçeri kıyafetleri getirtilmiş,
10 Sax’lı çocuk Ankara’da 23 Nisan şenliklerine katılmış, Sivas Kongresi’nin 88’inci Yıldönümü törenlerine Sax Belediye Başkanı ve Tito ile birlikte bir heyet katılmış. Sivas’ta San Vlas’ın kabrini gezmişler. Comparsa de Turcos Grubu, bir yıl sonra Türkiye’den elde ettikleri giysileri ile, Granada’yı ziyaret eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a büyük bir sürpriz yapmış.
Sax’lı Türkler’in Başkanı Tito, Sivas’ta geçirdiği günleri ve gösterilen misafirperverliği anlatmakla bitiremiyor. Bu konukseverliğe karşılık verebilmek umuduyla tüm Türkleri Sax’a, San Blas Festivali’ne davet ediyor.
Başkan Tito, ‘Biz yürekten Türküz. İspanyol olmanın yanı sıra Türk olmaktan da çok büyük gurur duyuyoruz. Her zaman bir Türk bayrağımız var’ diyor.
BU DA DE TURCOS GÜZELİ : Comparsa de Turcos her yıl güzellik yarışması da yapıyor. İlhan Karaçay, geçen yılki yarışmada kraliçe seçilen güzel İspanyol, annesi ve kız kardeşi ile bu hatıra fotoğrafını çektirdi
1620’lerden bu yana kutlanan beş günlük festivalde, Comparsa adı altında kümelenen farklı gruplar gösteri yapıyorlar. Türkler, Araplar, Faslılar, Arap Emirlikleri, Aragonesliler, İspanyollar, Garibaldililer ve Hıristiyanlar’ı temsilen birbirinden güzel kıyafetlerle Sax sokaklarında dini törenler yapıyor, bandolar, mızıkalar eşliğinde sokaklarda geçit düzenliyorlar. Bayraklar sallanıyor, havai fişeklerle ve özel yapılmıiş iri tüfeklerle sembolik Müslüman-Hıristiyan savaşları yapılıyor sonra da kol kola barlara, dans salonlarına gidiliyor, yeniliyor, içiliyor ve sabahlara kadar eğleniliyor.
Sax’ta Türk Grubu’nun ortaya çıkışı, 1920’de köy halkı içinde yaşanan bir anlaşmazlıktan kaynaklanıyor: San Vlas Festivali’nde, ortaçağ kıyafetli Hıristiyanları canlandıracak olan gruptaki başkanlık seçimi krize dönüşünce grup ikiye bölünmüş. Gruptan ayrılan 14 kişinin lideri Jose Maria Torreblanca Garcia, “Hep Hıristiyan ve Mağripli kılığına mı gireceğiz, biz de Türk Grubu kuralım ve festivalin kin ve intikam kokan havasını dostluk ve sevgiye dönüştürelim” diyerek kolları sıvamış. O yıllarda İstiklal Savaşı’nı kazanıp yeni bir ülke kurmaya başlayan, Mustafa Kemal’in yarattığı mucizeler kulaktan kulağa Sax’a kadar ulaşmıştı. Grup mensupları, Türkler ve Türkiye hakkında bilgi, malzeme ve kaynak aramaya başlamışlar.
Türk Grubu, 4 Şubat 1920’deki Festival Geçidi’ne katılma kararı alır ama, bir bayrakları bile yoktur. Alelacele bir evden getirilen işlemeli yatak örtüsünü bayrak yapıp korteje katılırlar. Ertesi yıl Comparsa de Turcos festivale daha iyi hazırlanır. Türk bayrağı dikerler. Bir Faslı’nın verdiği bilgiyle sekiz uçlu yıldız yaparlar. Daha sonraki yıl hatayı fark edip beş uçlu yıldızla Türk bayrağı yaparlar. Kostümlerini ise, bir çikolata ambalajında gördükleri yeniçeri kıyafetleri, eski dergilerden buldukları, 1911-1912 Trablusgarp Harbi’nde İtalyanlarla savaşan Türk askerlerinin üniformaları, İnebahtı Deniz Savaşı tabloları, Barbaros, Turgut Reis resimlerinden esinlenip kendileri tasarlarlar.
Comparsa de Turcos, 400 yıl gerilere uzanan bir geleneğin uzantısı. Bunların kökü, tarihin 800 yıllık dilimine damgasını vuran Endülüs İspanyası ve, Müslüman İspanya’ya dayanıyor.
1100’lü yıllarda yıkılan Kurtuba (Cordoba) Sultanlığı’nın hâkimiyet alanı olan Endülüs bölgesi, küçük Müslüman beylikler, emirlikler ve krallıklar arasında paylaşılıyor. Bu küçük devletçikler birbirleriyle ve Hıristiyanlarla güç mücadelesine girişiyor. Müslümanlar’ı İspanya’dan atma seferberliğinin dozu arttıkça, son Müslüman kenti Granada teslim oluncaya kadar 300-400 yıl boyunca Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında mütemadiyen el değiştiriyor bu topraklar. Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler bu savaşlarda yağmalanıyor, evlatlarını, yaşamlarını, mallarını yitiriyorlar.
Gün oluyor Müslümanlar kazanıyor, gün oluyor devran dönüyor Hıristiyanlar kazanıyor. Ama sonuçta hep analar ve insanlık kaybediyor…
Comparsa de Turcos’un en yaşlı üyelerinden olan 84 yaşındaki Chato, ‘1926’dan beri Türküm. Hayatım bu grupta geçti. Benim hayatım Türkler. 3 kızım Türk, 4 torunum Türk. Türkiye’yi ben tanımıyorum ama kızım, torunlarım gitti. Ama bir gün ben de gideceğim. Televizyonda Türkiye’yi gördüğümde çok heyecanlanıyorum’ dedi.
Sax Belediye Başkanı Vincente Gil, Türkiye’yi çok daha yakından tanıdıklarını belirterek, ‘Küçük bir kasabayız ve Türkiye ile bu ilişkimizden, Türk halkına yakın olmaktan çok memnunuz. Bizler çok açık insanlarız ve artık Türkiye’yi, Türkleri çok daha iyi anlayabiliyoruz. Kasabamız Türk bayraklarıyla dolu. Bu en büyük festivalimiz ve herkes kendini bu festivalle özdeşleştiriyor. Gelecek yıllarda Türkler gelir ve bizleri tanırsa çok daha memnun oluruz’açıklamasında bulundu.
1920’DEN BU GÜNE : Comparsa de Turcos Grubu, Atatürk’e sempati duyan bir grup İspanyol tarafından kurulmuştu. O tarihte büyük bir binaya yerleşen grup, bugün hala aynı binada faaliyet gösteriyor
Türkçe kurs
Merkezi Madrid’te bulunan ‘Türk İspanyol Dostluk Derneği AHIT‘in girişimleriyle, geçtiğimiz yıldan itibaren Sax’ın ‘Türk Evi’nde 50 kişi Türkçe öğrenmeye başladı. Kurs sayesinde öğrencilerin Türkçe’yi ilerlettiğini kaydeden Comparsa de Turcos Başkanı Tito, artık yolda birbirlerini Türkçe selamladıklarını anlattı. Sax gibi bir kasabada 50 kişinin Türkçe öğrenmeye başlaması, Valencia devlet televizyon kanalının ilgisini çekmiş ve burada özel çekim yapmış. Başkan Tito, dernekte verilen Türkçe kurslarının televizyonda yayınlanmasından ve ana haber bültenine konu olmasından büyük mutluluk duyduğunu belirtti.
Türkçe kurslarda öğretmenlik yapan Murat Atmaca, her hafta 3 gün Madrid’ten 350 km. katederek Sax’a geldiklerini, aralarında profesörler ve akademisyenler bulunan 50 kişiye Türkçe öğrettiklerini, kursiyer sayısının her geçen gün artmakta olduğunu belirtti.
Arkeolojik kazı
2004 Haziran’ında Valencia bölgesindeki Xativa şehrinde yapılan arkeolojik çalışmalar sırasında I. yüzyıla ait Roma sikkeleri gün ışığına çıkarken bir Müslüman’a ait mezar taşı da bulunmuş. Üzerinde kufî yazı tarzı ile; Kur’an âyetleri, Ahmed bin Nahr (Nehr) ismi ve Hicri 27 tarihi bulunuyor.
İspanya’nın fethi miladî 711’de başlamıştır ama, buraya gömülen kişinin 649’da Valencia bölgesinde bulunduğu rivayet ediliyor. Bu kişinin Müslüman olarak yalnız olmadığı şuradan anlaşılıyor. Vefat edince diğer Müslüman arkadaşları kendisini kazdıkları mezara defnettiler ve âyetlerle beraber ismini ve hicri vefat tarihini (27) olarak mezar taşına yazdılar…
O tarihlerde İslamiyet’in anlattığı tevhid, henüz teslisin yerleşmediği o bölgelerde yaşayan Hıristiyanlara ters gelmiyordu. İlk giden ve muhtemelen tüccar olan bu Müslümanların oluşturduğu yumuşak ve güzel hava İspanyollar’ın ruhlarında güzel bir hatıra bırakmıştı…
Sax’ta yapılan festivale çok sayıda Tük de geliyor. Türkevi’nde karşılaştığımız Türk işadamları ile yapılan söyleşilerde de dostluk ve kardeşlikten söz edildi
30 yıl önce Mersin’de işlettiğimiz Pompeipolis-Karaçay turistik tesislerinde resepsiyon müdürlüğü yapan Aliihsan Ünsal, 30 yıl sonra beni ve eşimi Alanya’da otel patronu olarak ağırladı.
1984-1986 yılları arasındaki dönemde geri dönüş yaptığım Mersin’de, Aliihsan Ünsal ailece işlettiğimiz turistik tesislerimizde kardeşi Abdullah ile birlikte çalışıyordu. 1986 yılında Hollanda’ya yeniden gidişim sonrasında Mersin’i terkeden iki kardeş Alanya’ya gittiler.
Aliihsan Ünsal, Alanya’ya gider gitmez kendisine resepsiyon müdürlüğü yapabileceği bir iş buldu. Aliihsan Ünsal daha sonra çeşitli otellerde müdürlük yapmaya başladı.
Bu arada kardeşi Abdullah da otel ve restoranlarda kendine iş bulabiliyordu.
Aliihsan Ünsal ile işlettiği Sefabey Oteli önünde bu hatıra fotoğrafını çekildik
Aliihsan Ünsal, Alanya’ya geldiği ilk yılda siyasete de bulaşmıştı. Milli Görüş siyasetine gönül bağlamış olan Aliihsan, o zamanki lider Necmettin Erbakan’ın da dikkatini çekmişti.
Erbakan ile çeşitli anıları olan Aliihsan, siyasi yönde elde etmiş olduğu gücü iyi kullanmasını bildi ve özellikle Rusya ile ticari ilişkilerni güçlendirdi.
Milli Görüş inancını fanatik bir şekilde desteklemekte olan Aliihsan, şu anda da Saadet Partisi’nin İlçe Başkan Yardımcılığı’nı yapıyor.
Aliihsan ile yıllar sonra geçen yıl facebook’ta yeniden buluştuk. Bir yıldır mesajlaştığım Aliihsan, Alanya’da Sefabey Oteli’ni işletmeye başladığını ve beni eşim ile otelinde ağırlamak istediğini defalarca yazmıştı.
Haziran ayı başında Marmaris’e yaptığım seyahata Alanya ile başladım. Otomobili ile 4 saatte ulaştığımız Alanya’da, Sefabey Oteli’ni bulmamız zor olmadı.
Aliihsan geleceğimiz saati iyi tahmin etmiş ve bizi otelin kapısında beklemişti.
30 yıllık hasretten sonra kucaklaştığımız Aliihsan, yakından tanıdığı eşim Jeanne’yi de hararetle karşıladı.
Aliihsan Ünsal’ın işlettiği Sefabey Otel’i, konaklayan turistlerin beğenisini kazanan nitelikte
Aliihsan’a, ‘hem Milli Görüş siyasetini yürütmek ve hem de turizm işi ile uğraşmak birbiri ile bağdaşıyor mu’ diye sorduğum zaman, ‘Neden bağdaşmasın, ben bu iş ile mılletime, devletime ve kendime para kazandırıyorum. Herkesin yaşam tarzı ve dini kendini bağlar’ yanıtını verdi.
Hasret giderdiğimiz Aliihsan’a kardeşi Abdullah’ı sorduğum zaman hemen telefona sarıldı ve Abdullah’ı arayıp telefonu bana verdi. Abdullah bir restoranda müdürlük yapıyordu ve akşam yemeğine mutlaka gitmemizi istiyordu. Gittik belirtilen Picasso Port isimli muhteşem lokantaya ve Abdullah ile de hasret giderdik.
BÜYÜK TESADÜFLER
Hatırlayacağınız gibi, Mersin’de de, 46 yıl önce tesislerimizde garsonluğumuzu yapmış olan ve eşimle düğünümde bize hizmet etmiş olan dört çalışanımız, Rina isimli muhteşem bir balık lokantası çalıştırıyorlar. 46 yıl önce bendeniz patronlarını evlendiren bu dört kafadar, şimdi bizi patron olarak karşılıyorlar.
Dünya tesadüflerle dolu değil mi?
Altta bu konudaki haberi de okuyunuz:
Evlilik süreci için ‘Engelli koşu’ derler. Başarı ile atlatılan her yıl bu nedenle kutlanır.
Bu nedenle de kutlama yıllarına kıymetli taşların isimleri verilmiştir.
Bize göre, 25’inci yıl ‘Gümüş’, 40’ıncı yıl ‘Yakut’, 45’inci yıl ‘Safir’, 50’nci yıl da ‘Altın’ olarak kutlanır.
Biz 25’inci evlilik yıldönümümüzde Mersin’de yeniden bir düğün yapmıştık.
40’ıncı yılda yine Mersin’de daha küçük çapta bir düğün olmuştu.
Dün 46’ncı evlilik yıldönümümüzü eşim ile baş başa yine Mersin’de kutladık.
46 yıl önce Mezitli Viranşehir’deki Pompeipolis-Karaçay Turistik Tesisleri’nde, beni Jeanne ile evlendiren garsonlarımız, şimdi işlettikleri Mersin’in en popüler restoranı Rina’da, 46’ncı evlilik yılımızı kutladılar.
Benim yaşam öykümü bilenler, genç yaşımda Meziti Viranşehir’de Pompeipolis-Karaçay Turistk Tesisleri’ni başarılı bir şekilde işlettiğimi bilirler.
1967 yılında tesislere eşi ve kızı ile gelen ve geç saatlere kadar dans edip eğlenen Yunanlı bir kaptan ile tanışmıştım. Bu kaptanın gemisiyle maceralı bir dünya yolculuğuna çıktım ve sonunda Hollanda’ya giderek yerleştim. Hollanda’da tanıştığım Jeanne ile Mersin’e gelip Pompeipolis-Karaçay Tesisleri’nde 23 Mayıs 1970’te evlenirken, o zaman tesislerin en kıdemli elemanları Kazım Kabul, Adem Ayhan, Menderes Karacan ve Hayati Aksay bize hizmet etmişlerdi.
46 YILLIK NOSTALJİ: Pompeipolis Tesisleri’nde evlenirken bize garsonluk yapan elemanlar, şimdi Mersin’in en popüler balık restoranını işletiyorlar.
Rina Restaurant’ta büyük bir sürprizle karşılaştık Masada muhteşem bir buket ve üzerinde ’46 Yıl’ yazısı vardı. Daha sonra eski elemanlarımı Rina’nın patronları olarak kucakladım.
Kısmet olursa 50’nci Altın Yılı kutlarken sizlere de lagos ziyafeti çekeceğiz.
Şimdiden hazırlanın…
Fotoğraftaki dostlar, şimdilerde Mersin’in en popüler balık restoranı Rina’yı ‘patron’ olarak işletiyorlar.
Evliliğimizin 46’inci yıldönümünü Rina Restaurant’ta eşim ile baş başa kutlamak için rezervasyon yaptırdım.Bize ayrılan masada muhteşem bir buket ve üzerinde ’46 Yıl’ yazısını görünce mutlu olduk.
46 yıl önce ‘küçük patron’ olarak bize hizmet eden elemanlarımızı, bu kez ‘Rina’nın patronları’ olarak görmem beni çok mutlu etti.
46 yıl önce bizi evlendiren garsonların, şimdi patron olarak çalıştırdıkları, Mersin’in kalburüstü insanlarının uğrak yeri olan en popüler restoranında duygulu anlar yaşadık.
Evliliğimizin 50’nci yılını hep birlikte kutlama dileğiyle…
10 ülkeyi kapsayan İZLER programının geniş bir kadro ile yapıldı. Fotoğrafta soldan sağa kameraman Orhan Aybertürk, prodüktör İsmail Elden, işadamı ve Macaristan’ın Kayseri Fahri Konsolosu Osman Şahbaz, danışman ve sunucu İlhan Karaçay, yönetmen Sacit Şahin ve çalışmadan sonra rahmetli olan kameraman Mehmet Türkoğlu görülüyor
AMSTERDAM,- Anlatıcı Danışman olarak acizane şahsım, Yönetmen Sacit Şahin, Yapımcı İsmail Elden, Yapım Yönetim Yardımcısı Gaye Tilki, Kurgu Tarkan Kızılhan ve kameramanlar, Ercan İşsever, Orhan Aybertürk, Hayrettin Demir, Murat Balcı ve son çekimlerini bu belgeselde yapan rahmetli Mehmet Türkoğlu’nun iki yıl süren çalışmalarından sonra tamamlanan İZLER adlı programlar, TRT BELGESEL kanalında yayınlanması ile birlikte büyük bir ilgi gördü.
Avrupa’daki Türk izlerinden 20 örneğin 6 bölüm halinde yayınlanmaya başlanması, yurtdışındaki Türk kuruluşlarını harekete geçirdi. İZLER adlı programların tüm dünyada daha geniş kitleler tarafından izlenmesi gerektiğini belirten Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın temsilcileri, yayınların TRT TÜRK’te ve diğer TRT kanallarında da yayınlanması için TRT yetkililerine istek mektupları gönderiyorlar.
Yayınlanan Büyük Hun (Türk) İmparatoru Atilla’nın Fransa ve Macaristan’daki öyküleri, Türkiye sevdalılarını heyecanlandırdı. Macaristan’da her iki yılda bir düzenlenen, kendilerini Türk hisseden 27 ülkenin katıldığı Turan Kurultayı Şenlikleri, izleyicileri çok duygulandırdı.
Tarihin en büyük meydan savaşı olan ve
‘Roma-Hun İmparatorluğu Savaşı’ olarak bilinen savaşına hazırlanan Attila’nın hazırlık yapmak amacıyla 40 gün kaldığı Fransa’nın Sn. Dizler’deki otağı da büyük bir ilgi gördü. Yurtdışındaki Türk kuruluşları, Atilla’nın Fransa’daki otağını görebilmek için özel geziler hazırlayacaklarını belirttiler.
10 yıl önce Fransız bir grup tarafından yaşama geçirilen ve buranın tanıtımı için büyük çaba harcayan
‘Atilla Vakfı’ ile temasa geçeceklerini belirten Türk kuruluşları, Fransızlar’ın bu otağın bulunduğu yerde açtıkları müzenin gelişmesi için destek vereceklerini de belirttiler.
Yayınlanan ve bundan sonra her hafta cumartesi akşamları Türkiye saati ile 23.10’da (Avrupa saati ile 22.10) programlardaki konular aşağıda:
AMSTERDAM /İZMİR (ÇAYPRESS/AJANS),- TRT BELGESEL KANALI’nın daha önce hazırlayıp yayınladığı ‘Uzaktaki Dostlar’ adlı beş bölümlük serinin ardından, şimdi de 10 ülkeyi kapsayan yeni bir seri daha yapıldı.
Osmanlı-Türk-İslam medeniyetinin küresel izlerini ve etkilerini ortaya seren bu programlar, Macaristan, Avusturya, Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, İtalya, İspanya’da çekildi.
İZLER programı, Türkiye’nin yeni dönemde küresel etkisi olan bir devlet olma isteğini destekleyen bir içerikle düşünülmüştür. Konular bir araya geldiğinde Osmanlı-Türk ve İslam medeniyetinin küresel izlerini ve etkilerini ortaya çıkarmaktadır. Mesela Bizde 19. Yüzyılda batı kültürünün etkisinin artmaya başladığı bilinirken, 17 ve 18. Yüzyılda batıda özellikle Fransa’da başlayan güçlü bir Osmanlı kültürü etkisi pek bilinmemektedir. O yıllarda saraylarda bile kadınlar Osmanlı kıyafeti giymeye başlamıştı. Bunun bir çok tabloda açık örnekleri vardır. Bu akıma ‘Turquerie’ demekteydiler. Bunun izleyiciler tarafından bilinmesi yeniden bir Türk modasına geçilebileceğinin de ihtimalini ortaya koyar.
İşlenen konular aşağıdadır.
Avusturya-Macaristan:
1- İki yılda bir Macaristan’ın Bugaç kentinde düzenlenen ve 2012 yılında iki yüz binden fazla insanın katıldığı Turan festivali. Festivale Türklerin yaşadığı tüm bölgelerden (Türkiye dahil) katılım gerçekleşmektedir.
2- Sekeller… Kuzeyden gelen özel bir Türk halkı… Hala Romanya ve Macaristan’da yaşamaktadırlar. Katolik Hıristiyandırlar. Ayrıca bugünkü Macaristan’da bir bölge Kumanların adını taşımaktadır.
3- Budin’de geriye kalanlar. Budin’deki yüzlerce Türk eserinden bir kaçı geriye kalmış. Osmanlı Avrupa politikasında Budin’in önemi neydi? Karşısındaki Peşte ile farkı neydi… Budin ele geçmeden yıllarca önce Macaristan kralı neden Fatih’e dayanışma için özel ilgi gösteriyordu?
4- Gül Baba’nın Türbesi ve Balkan Müslümanlığındaki önemi. Galatasaray’la bağı…
5- İki Viyana kuşatmasının günümüze kalan izleri. Müzedeki objeler ve günlük hayatta hala devam eden izler… Sadece bu savaş için ordu hareket halindeyken yapılan büyük köprü.
6- Karlofça antlaşmasının yapıldığı yer ve antlaşmanın önemi.
7- 16. Yüzyılda Osmanlı- Habsburg rekabetinin Avrupa siyasetine yansıması. Sadece burada değil belki daha fazla Fransa Hollanda ve İspanya’da yansımaları olan bir konudur. Bu konu işlenirken diğer ülkelerdeki durumda ele alınacak. Örneğin kapitülasyonların ilk kez Fransa’ya verilmesinde bu küresel rekabetin izleri vardır. Kanuni Fransa’yı Habsburglar karşısında güçlendirmek için bugün ABD’nin Ürdün’e yaptığı gibi bazı ayrıcalıklar tanımıştı.
Almanya:
1- Schwetzingen Camii, Almanya’nın ilk camisi… Schwetzingen Sarayı bahçesinde bulunan caminin ilk kısmı 1776-1793 yılları arasında sarayın Türk Bahçesi bölümünde iki minareli olarak inşa edilmişti.
2- Dresten’deki tütün fabrikası… Burası bir memluk camii formunda inşa edildi. Şimdi farklı maksatla hala kullanılmaktadır. Buranın ilk açılışında işçiler Osmanlı Türkiye’sinden getirildi. Aynı zamanda uzmanlar da getirilerek Almanya’ya ilk işçi ve beyin göçü başladı. Almanya’da yaşayan Türkler bu binayı alıp cami yapmak istiyorlar. Yenice marka eski Türk sigaraları ilk olarak burada yapılmıştı.
3- Goethe’nin ataları olan Zoltan sülalesi… Sülalenin Türk olduğu ve sultan isminin Zoltan olarak soyadı haline geldiği ve günümüzde de hala yaşayan Zoltan soyadlı kişilerin var olduğu bilinmektedir.
4- Anna Grosser Rilke… Avrupa saraylarında krallara konser veren büyük piyanist, ömrünün 35 yılını İstanbul’da geçirdi ve 2. Abdulhamid’in huzurunda konserler verdi. İstanbul aşığı olan Rilke’nin öyküsü…
5- Çanakkale cephesi 5. Ordu komutanı Liman von Sanders ve kızı Doris Mayr’in Demokrat Parti dönemine uzanan ilginç öyküsü…
İtalya:
1- Azinora adasında 8,5 ay geçiren Türk esirler. Ruslar tarafından esir edildiler. Japonlara verildiler, Japonlar esirleri gemiyle Türkiye’ye gönderdi.
Birinci Dünya Savaşı’ndan dolayı Ege’de alıkonuldular. 8,5 ay gemide bekletildikten sonra Azinora adasına getirildiler. Esir edildikten 4 yıl sonra sağ kalanlar yurtlarına döndüler.
2- Otranto seferinden kalanlar.
3- Napoli’de turistlerin çok rağbet ettiği Türk mağarası ve leventlere dayanan öyküsü.
4- Sicilya’da İslam’ın 150 yılı…
5- Ceneviz ve Venedik’teki Osmanlı izleri. Türk hanı, Venedik festivalinin açılışında anılan Türk gösterisi… Osmanlı ticari mallarının Avrupa’ya nakledildiği yerler ve hikayesi. 17. Yüzyıl tablolarında Venedik sokaklarında görülen Türk tüccarlar.
6- Leonardo Da Vinci’nin tasarladığı Galata köprüsünün öyküsü ve İstanbul belediyesinin onu gerçekleştirme girişimi.
7- İtalya’da Roma’ya 200 km uzaklıkta 13. Yüzyılda 80 yıl Müslümanlar tarafından yönetilmiş kent ve ilginç öyküsü.
Fransa:
1- Sultan Cem için yaptırılan Türk turistlerin bilmediği Zizim kulesi ve Cem’in Fransa yılları. Orada kalan maiyetinin bugün hala yaşayan ardılları. Zizim Cem Sultanın Fransızlarca kullanılan adıdır. Kule bugün müze olarak faaliyet göstermektedir.
2- Attila’nın otağı. Sn. Dizier yakınlarında bu bölgede Attila aylarca kamp kurmuştu. Yakın zamanlarda keşfedilen yer, kültür turizmi çerçevesinde ziyaret edilmekte fakat Türkler tarafından pek bilinmemektedir.
3- Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Türk donanmasının 6 ay kaldığı Toulon. Orada bu süre zarfında bugün hala kullanılan bir kilise camiye çevrilmişti ve Toulon’u 6 ay Barbaros yönetmişti.
4- Jöntürkler’in Paris’i… Jöntürkler’in Paris’te yaşadığı mekanları ve hayatlarını kitaplaştıran yazar eşliğinde Paris sokakları ve mekanlar.
5- Bir Türkiye fotoğrafçısı Albert Gabriel… Hayatının büyük bir kısmını Türkiye’de geçiren ve İstanbul Üniversitesinde öğretim üyeliği yapan Türk dostu Gabriel’in ölümünden sonra evi müze hainle getirildi. Müzede Türkiye’de kaldığı sürede çektiği fotoğraflar ve diğer eserler yer almaktadır.
6- İzmir ve İstanbul’da birkaç kuşak yaşamış Levantenlerin torunları ve aileden kalanlar.
İspanya:
1- Servantes’in Türklere esir düşmesi ve öyküsü… Don Kişot’ta bu öykünün izleri…
2- Gırnata’nın düşüşü ve İspanyol Müslümanlarının bir kısmının Yahudilerle birlikte Türkiye’ye getirilip Balat’a yerleştirilmesinin öyküsü. Balat’ın bir yakasına Müslümanlar, diğer yakasına Yahudiler yerleştirilmişti. 2. Beyazıt onlar için İspanyollar kendi değerlerini bize kaptırdı demiştir.
3- Tarık Bin Ziyad İspanya’ya neden geçti? İspanya Müslümanlığının başlangıcı… Bu ilginç bir öyküdür. Aslında Müslümanlar İspanya’daki yerel güçlerin iç çekişmesi sırasında oradakiler tarafından davet edilmiş fakat orada doğan iktidar boşluğunun giderilmesi için bu geçiş kalıcı bir yönetime dönüşmüştür. Böylece İslam aydınlanmasının Avrupa ayağı vücut bulmuştur.
4- İki aydının üzerinden Kurtuba’da evrensel bilim ve tasavvuf: Müslüman İbni Arabi ve Yahudi İbni Meymun. Bu iki düşünür birbirleriyle fikir alışverişinde bulunurdu. Ayrıca İbni Meymun Arapça eserler de yazdı. Yine İbni Rüşd onlarla aynı dönemde yaşadı. İslam’ın İspanya’daki altın çağının bu düşünürler üzerinden tarifi.
5- Gırnata’da günümüze kadar korunan İslam Mahallesi Elbayzin. Elhamra’yla karşılıklı hala bakışmaktadırlar. Son yıllarda kuzey Afrika’dan bazı geri dönüşler yaşanmaktadır. Şu anda Gırnata’da kent merkezinde Kuzey Afrikalıların oluşturduğu bir mahalle ortaya çıkmıştır .
Hollanda-Belçika:
1- Hollanda’da 400 yıl müzesi ve öyküsü.
2- Hollanda Levantenlerinin devam eden nesilleri üzerinden Türk Avrupa ticaretinin öyküsü…
3- Hollanda’da tamamen yerli kökenli kişilerden oluşan Türk Sanat Müziği gurubu ve öyküsü…
4- Türk Hollanda resmi ilişkilerinden de eskiye dayanan lalenin Hollanda’ya götürülüşü Busbeck’in İstanbul günleri ve bu götürülüşün 400 yılını anmak için bir atlı arabayla yeniden yapılan İstanbul-Amsterdam seyahati.
5- Belçika’da Barış Manço müzesi ve Belçika günleri… Orada yaşayan vatandaşların müzeyi yaşatma çabaları. Barış Manço’nun Belçika’da yaşadığı ve ölümsüz eserlerinin bir çoğunu bestelediği ev ve eşyalar Belçika Türklerinin girişimleriyle satın alındı.
6- Haçlı seferlerini başlatan Prens Billion ve seferin başlangıç yeri olan ve heykelinin bulunduğu nokta.
7- Abdulhamit’in Abdulaziz’le birlikte yaptığı Belçika seyahatinin yaşayan izleri…
8- Lale devri ressamı Jean Baptiste van Mour
9- Hollanda’da unutulan ve orada vefat eden büyükelçimizin öyküsü…
10- Hoorn’daki kahve evi…
Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karaman, HABER’in köşe yazarlarına yine bir mesaj geçmiş. Bu ayki gazetenin manşeti ve ana teması,’TURK TOPLUMUNUN PROFİLİ DEĞİŞİYOR’ olacakmış. Biz yazarlara kolaylık olsun diye de açıklama yapmış. Aslında bu açıklama başlı başına bir köşe yazısı niteliğinde. Bu nedenle açıklamayı aynen sütunuma koyacağım ve sonra da kendi yorumumu yazacağım.
Şöyle diyor Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karaman:
‘Bilindiği gibi Türk toplumu 50 yılı aşkındır Hollanda’da. Birinci ve ikinci jenerasyondaki insanlarımız, Hollanda’da olmaktan ve yaşamaktan dolayı müteşekkirlerdi. Her türlü çalışma fırsatını değerlendirdiler. Bununla beraber mütevazı ve kanaatkar olarak hayatlarını idame ettirdiler.
Şimdiki nesille mütevazılıktan uzak, her ortamda hakkını aramasını bilen, aklına gelen düşünceleri kolaylıkla ifade edebilen ve açıklayabilen, eşitlik arayan, zaman zaman da toplumun değerlerini zorlayan bir topluma doğru evriliyoruz. Böylelikle Türk toplumunun yeni nesillerle beraber entegrasyon sorununun ağırlıklı olarak ortadan kalktığını görüyoruz.
Profil değişirken bazı alanlarda pozitif bir değişkenliğin olduğunu görüyoruz, ancak tabii bu değişikliklerde olumsuz algılanabilecek durumlar da söz konusu oluyor.
Hollanda’da hem medya, hem siyasiler, nesiller arasındaki bu farkı görmemek için uğraş veriyor ve bizlere hala bu gurbetçi (gastarbeider) modunda davranıyor.’
İbrahim Karaman’ın, ‘Birinci ve ikinci jenerasyondaki insanlarımız, Hollanda’da olmaktan ve yaşamaktan dolayı müteşekkirlerdi.’ diye başlamış olduğu açıklamada bir yanlışlık olmalı.
Zira, bu durumda müteşekkir olan Türkler değil, Hollandalılar olmalıdır. Türkler gençlik yıllarının tüm enerjisini Hollanda için harcamış ve Hollanda ekonomisi ile endüstrisinin yükselişinde rol oynamıştır.
Karaman’ın ‘Her türlü çalışma fırsatını değerlendirdiler. Bununla beraber mütevazı ve kanaatkar olarak hayatlarını idame ettirdiler.’ ifadesi ise tam tamına yerinde bir saptamadır.
Peki, Karaman’ın ‘Şimdiki nesille mütevazılıktan uzak, her ortamda hakkını aramasını bilen, aklına gelen düşünceleri kolaylıkla ifade edebilen ve açıklayabilen, eşitlik arayan, zaman zaman da toplumun değerlerini zorlayan bir topluma doğru evriliyoruz. Böylelikle Türk toplumunun yeni nesillerle beraber entegrasyon sorununun ağırlıklı olarak ortadan kalktığını görüyoruz.’ şeklindeki ifadesi doğrumu?
Evet, bu ifade de tamamı tamamına doğrudur.
Karaman’ın, ‘Profil değişirken bazı alanlarda pozitif bir değişkenliğin olduğunu görüyoruz, ancak tabii bu değişikliklerde olumsuz algılanabilecek durumlar da söz konusu oluyor.’ şeklindeki görüşü ise, doğru bir görüş olmasına rağmen, üzerinde uzun uzun tartışılacak bir görüştür. Türk gençlerinin pozitif değişkenliğinin yanında, olumsuz algılanabilecek durumlar, padagojik bir gözle bakıldığı zaman, memnuniyet verici gelişmelerdir. Gelişmekte olan Türk çocuklarının, ergenlik çağına geldikleri zaman verdikleri kararlar da memnuniyet vericidir. Zira çocuklarımız, iyi eğitim alarak ve iyi girişimlerde bulunarak toplumun ön saflarında yer almaya çalışıyorlar. Birkaç çürük elmanın olumsuz gelişmesini kaale almamak gerekir.
Karaman’ın, ‘Hollanda’da hem medya, hem siyasiler, nesiller arasındaki bu farkı görmemek için uğraş veriyor ve bizlere hala bu gurbetçi (gastarbeider) modunda davranıyor.’ şeklindeki ifadesi de uzun uzun tartışılacak niteliktedir.
Karaman’ın söz ettiği medya ve siyasiler, mutlaka Hollanda medyası ve Hollandalı siyasilerdir. Hollanda medyası ve Hollandalı siyasilerin, bize, yani gastarbeiderlere yıllardır yaptıkları çirkinlikleri bilmeyenimiz yok. Naçizane şahsım bu konuda sayısız yorumlar yazmışımdır. Reyting ve oy uğruna çirkinleşen Hollanda medyası ve Hollandalı siyasetçilerin aleyhimize yaptıkları çalışmaları kimse inkar edemez.
Naçizane şahsım, ‘Hollanda’da bir tane bile demokrat yok’ diyecek kadar fanatikleşmiştim.
Özellikle De Telegraaf gazetesinin Türkiye ve Türkler aleyhindeki yayınlarını eleştiren haber ve yorumlarıma attığım başlıkları, Google’de ararsanız bulabilirsiniz.
Tüm bunlar bugünün mahsulü değildir. Hollanda medyası ve Hollandalı siyasetçiler, bu kötülük tohumlarını yıllarca önce ekmişlerdi.
Ama ne olursa olsun, Hollanda’daki Türk toplumu, kendilerine yapılan bu çirkinliklerin üstesinde gelmeye devam edecek ve toplum içinde hak ettiği yeri alacaktır.
Çocuklarımız iyi yetişmeye devam edecek ve girişimcilikleri ile de zirveye çıkacaklardır.
Gelecekte, geçmiş sadece tarih sayfalarında anılacak.
Yeni nesil Türkler, asıllarını unutmadan, Hollanda’ya uyum sağlamış bir şekilde başarılarını sürdüreceklerdir.
O zaman kendilerini kıskanan bir Hollanda toplumu da olmayacaktır.
Zira insanlar, dünyanın dört bir yanında etnik kökenlerinden söz etmeyerek kaynaşık bir şekilde yaşamayı adet haline getireceklerdir.
Bu bir temenniden ziyade, gerçeğin ta kendisi olacaktır.
Kalın sağlıcakla…
If you no longer wish to receive our newsletter, please click here to unsubscribe. |