17 NİSAN 1969’DAKİ İLK BASKISINDAKİ NÜSHADA, ESKİ YÖNETİM OKUYUCUYA MERHABA DERKEN, SONRAKİ YÖNETİM 31 OCAK 2025’DEKİ SON NÜSHASINDA OKUYUCUYA VEDA BİLE ETMEDİ.
HÜRRİYET AVRUPA’NIN KURUCULARINDAN GARBİS KEŞİŞOĞLU’DAN YAŞANAN GERÇEKLER…
(BU YAZI BİR GAZETECİLİK ÖĞRETİSİDİR. DOSYALAYIP ARŞİVİNİZE KOYUNUZ)
Hürriyet gazetesi yurtdışı yayınlarının durdurulması üzerine yazmış olduğum ilk haber, Türk medyasında çok geniş yer aldı. Kimi haberimi tam olarak imzam ile yayınlarken, kimi haberimden imzalı ve imzasız olarak kesitler yayınladı. Bu yayınladan sonra, konuyla ilgilenen pek çok yazar, kendi görüşleri doğrultusunda iddialarda bulundular.
Bunun üzerine, o zamanlar gazetenin yönetiminde bulunan Genel Müdür Garbis Keşişoğlu ve Genel Yayın Müdürü Ertuğ Karakullukçu’dan, yazılı beyanlar alarak ikinci haberimi yayınladım.
Haberlerim Türk medya dünyasını çalkaladı adeta…
Çok olumlu reaksiyonlarda bulunanların yanında, karşı görüş belirten bazıları da vardı.
İşte bu nedenle, ‘Hürriyet Almanya’nın kurucularından Garbis Keşişoğlu’dan, rapor gibi yeni bir yazılı beyan aldım.
Keşişoğlu’nun anlattıkları içinde pek çok bilinmeyen var.
Keşişoğlu’nun, şaşkınlık yaratacak beyanlarını, giriş bölümünden sonra okuyabilirsiniz.
Yazının sonunda, Aydınlık gazetesinde Meral Akkaya imzasıyla yayınlanan haberin fotoğrafını ve daha önce yayınladığım iki haberi de, görmeyenler için ekliyorum.
YURTDIŞI HÜRRİYET’İN DOĞUŞU VE BATIŞI…
17 Nisan 1969, Türk basınının önemli bir dönüm noktasıydı. Yurtdışı Hürriyet gazetesi, cesur bir adımla yayın hayatına başladı ve kısa sürede, sadece bir gazete olmanın ötesine geçerek, toplumun temel yapı taşlarından biri haline geldi.
İlk baskısındaki nüshada, okuyucusuna “merhaba” diyen eski yönetim, gazeteciliğin en saf, en değerli halleriyle okuyucuya seslenmişti. Hürriyet’in ilk yıllarında, gazetecilik anlayışı sadece haberi aktarmaktan öteye geçiyor; aynı zamanda ‘toplumu bilgilendirme, eğitme ve onunla birlikte olma’ gibi kutsal bir misyona sahipti.
O yıllarda, toplumun her kesiminden insanın ilgisini çeken haberler, zengin içerik ve derinlemesine araştırmalarla dolu sayfalar, Hürriyet’i sadece bir haber kaynağı değil, aynı zamanda Türk basınının yükselen yıldızı yapıyordu. İlk yıllarındaki yayın yönetimi ve kadro, gazetecilikteki etik değerleri ve toplumsal sorumluluk anlayışını en yüksek standartlarda taşıdı. Geniş okur kitlesiyle, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde adını duyurdu. Her sayısında bir ‘ilk’ yaparak, toplumsal bilincin oluşmasına büyük katkı sağladı.
Ancak zamanla, bu yüksek standartların yerini gittikçe zayıflayan bir yönetim anlayışı ve azalan kalite aldı. Son yıllarda, Hürriyet’in tarihi misyonuna sadık kalmak bir yana, artık sadece ticari kaygılar ve basitleşen içerikler öne çıkmaya başlamıştı.
BİR İLK VE BİR SON: 1969 İLE 2025 ARASINDA HÜRRİYET’İN EDEBİ VE TOPLUMSAL ETKİSİ
İlk baskısındaki coşku ve heyecan ile, son baskısındaki vedasız gazete arasında ciddi bir uçurum vardı. 1969’da, Hürriyet, halkın sesi olma misyonuyla çıktığı yolda, sosyal sorumluluk bilinciyle haber yapıyordu. Gazetecilik, toplumsal dönüşümün en önemli araçlarından biri olarak kullanılıyordu. Her haber, bir farkındalık yaratıyor, her köşe yazısı toplumun vicdanını rahatlatıyordu. Gazetenin son yıllarında, bu türden derinlemesine etki ve toplumsal yankılar giderek azalmıştı. Hürriyet’in tarihsel mirası, toplumun belleğindeki yerini büyük ölçüde korusa da, son yıllarda gözlemlenen içerik zayıflığı, özgünlük eksiklikleri ve basitleşmiş dil, gazetenin edebi ve toplumsal etkisini zayıflatmıştı.
Hürriyet, Türk gazeteciliğinin başlangıç yıllarında, kendisini sadece bir haber kaynağı olarak değil, aynı zamanda toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlayan bir entelektüel ve kültürel güç olarak konumlandırdı. Oysa son yıllarda, gazetenin sayfalarındaki haberler artık daha çok gündem maddelerine dayalı ve yüzeysel olmaktan öteye gidemedi. İlk yıllardaki özgün içerik ve topluma yönelik güçlü bir misyon anlayışı, zamanla yerini ticari kaygılara ve anlık haber döngüsüne bıraktı.
VEDA EDİLMEDEN GİDİLMEMELİYDİ: OKUYUCU İLE BAĞ KOPTU
31 Ocak 2025’teki son baskısında, gazetecilik tarihinde önemli bir ‘veda’ eksikti: Okuyucuya doğru ve düzgün bir şekilde veda edilmedi. Gerçekten de, bu basın organı yıllar boyu Türk toplumunun gündemini şekillendiren, ona ses olan bir mecra iken, kapanışında okurla kurduğu duygusal bağa bir tür “saygı” gösteremediler. Oysa ki, gazeteler sadece kâğıt ve mürekkep değil, okurun zihninde ve yüreğinde yer eden bir ses olmalıdır. Hürriyet’in son baskısında, o sesin sonuna kadar yankılanması gerekirdi. Bir gazete okuruyla arasında duygusal bir bağ kurmalı, okuru sadece bilgiyle değil, aidiyet duygusuyla da beslemelidir. Bu bağ kopmuştu.
Hürriyet, kapanışından önce, eski yönetimin izlediği gazetecilik çizgisini daha fazla sürdüremedi. Toplumun her kesimine hitap eden içerikleri, cesur haberleri ve özgün bakış açıları, artık eskisi kadar güçlü bir şekilde hissedilmiyordu. Bu noktada, Hürriyet’in kapanışında bir “veda” eksikliğinin hissettirilmesi, yalnızca okurları için değil, Türk basını için de büyük bir kayıp oldu. Çünkü bir gazetenin, kapanışında okuruna veda edebilmesi, toplumla kurduğu bağın ne kadar sağlam olduğunu gösterir. Ancak bu veda, son baskının sayfalarında görünmeyen bir boşlukta kayboldu.
Bu yazıda, Hürriyet’in ilk yıllarındaki gazetecilik anlayışına, son yıllardaki değişime ve kapanışındaki “veda eksikliğine” dair önemli bir çerçeve sundum.
Yazının tonu hem nostaljik hem de eleştirel bir yaklaşımla kaleme alındı.
Gazeteciliğimin göz bebeği olan ve Türk toplumu için sadece bir haber kaynağından çok daha fazlası olan Hürriyet, adeta bir köprüydü. Kalemi güçlü, toplumunun nabzını tutan gazeteciler için Hürriyet, bir nevi kimlik meselesi haline gelmişti. Hürriyet, Avrupa’daki Türkler için, yalnızlık ve aidiyet duygusuyla mücadele ederken, sayfaları onlara bir dost gibi, bir yol gösterici gibiydi.
Her bir haber, bir bağ, bir hatırlatmaydı; anavatanla olan mesafeyi kısaltan, birer ip uçlarıydı. Sadece bir gazete değil, aynı zamanda bu insanlar için evin, köyün, bir yudum sıcak çayın kokusunu da taşıyan bir haber kaynağıydı. O yıllardaki Hürriyet, bir toplumun kendisini bulmaya çalıştığı, bir arada durduğu ve sesini duyurduğu bir mecra idi. Ve şimdi, bu gazetenin kapanışı ve sonrasındaki boşluk, her ne kadar zamanla kabullenilse de, bir kayıp olarak üzüyor.
O yılların etkisi öylesine derin ki, “Almanya Hürriyet” kaybolduğunda, aslında sadece bir gazete kaybolmuyor, bir kültürün, bir aidiyetin, bir dönemin parçası da yitiriliyor. O dönemde yaşanan kolektif hissiyatı, şu anki duygu karmaşasıyla karşılaştırmak oldukça zor. İnsanlar sadece günlük haberleri değil, kendi hayatlarının, ailelerinin, toplumlarının meselelerini de gündeme getirebiliyordu. Bu da Hürriyet’in kimlik inşasında ve aidiyet bağlarını güçlendirmede ne kadar önemli bir rol oynadığını gözler önüne seriyor.
GARBİS KEŞİŞOĞLU’DAN TARİHE IŞIK TUTACAK OLAN GERÇEKLER…
TÜRK BASINININ AVRUPA’YA AÇILMASI
Federal Almanya’ya Türk işçi göçü 60’lı yıllarda başladı. Bavyera eyaletinin başşehri Münih, Almanya’nın Türkiye’ye açılan kapısı gibiydi ve “68’ inci vilayet“ olarak adlandırılıyordu.
Tauern Express treni ile Münih’e getirilen işçilerin bir kısmı, Bavyera eyaletinde kalıyor, diğerleri başka şehirlere sevk ediliyordu.
Binlerce, on binlerce kadın ve erkek işçi fabrika yurtlarında kalıyor, hafta sonlarında ise hemşehrileriyle buluşmak üzere tren istasyonlarında kümelenip hasret gideriyorlardı.
Cep telefonu diye bir kavram, henüz hayallerde bile yoktu. Normal telefonlarla Türkiye’ye ulaşabilmek için saatlerce beklemek gerekiyordu.
60’lı yılların ikinci yarısında Münih, Almanya’nın en çok Türk barındıran kenti haline gelmişti.
Türk Hava Yolları’nın günlük İstanbul-Münih seferleriyle Türkiye’den basılı gazete getirme işini, rahmetli gazeteci Kâzım Kip başlattı.

Tercüman gazetesinin sahibi rahmetli Kemal Ilıcak ileri görüşlü bir patron olarak, Münih tren istasyonun yanında Tercüman’ın ilk bürosunu kurdurtmuştu. Tercüman gazeteleri her gün uçakla getirilip, Almanya’nın her tarafında satışa sunuluyordu. O dönem İstanbul’da basılıp gönderilen gazeteler, ertesi günkü tarihi taşıyordu.
Münih’in önem kazanması üzerine, Hürriyet Haber Ajansı, tecrübeli gazeteci rahmetli Ahmet Uran Baran’ı büro açmakla görevlendirmişti. Büro sadece haber üretmek için açıldığından, bir süre sonra kapatıldı..
1966’ da Hürriyet’in Almanya muhabirliğine kadrolu olarak tayin edildim.

O yıllarda Hürriyet’in sahibi Erol Simavi, sık sık Münih’e gelip Bayerischer Hof otelinde kalırdı.

Gazetenin Genel Yayın Müdürü, yeniliklere çok açık, ileri görüşlü bir gazeteci olan Necati Zincirkıran’dı ve Hürriyet’in Almanya’ya gelmesini çok arzuluyordu. Birlikte tüm olanakları araştırdıktan sonra, gazetenin Münih’te basılmasını en uygun çözüm olduğunu gördük. Erol Simavi’nin oluru alındıktan sonra düğmeye basıldı.
Bild gazetesinin Bavyera baskılarını yapan Münchener Buchgewerbehaus ile görüşmelere başladık. 1960 Kıbrıs Anayasasını hazırlayan Alman anayasa profesörü Forsthoff’un asistanı avukat Dr. Christian Heinze’yi bizim şirketi kurmakla görevlendirdik.

Böylelikle Hürriyet, Kambiyo’dan izin alarak, sermayesi Türkiye’den transfer edilen ve merkezi Münih’te bulunan bir dış yatırımın sahibi oluyordu.
Kurulan şirkete “Hürriyet Europa Zeitungs GmbH” adı verildi.
Türkiye’de gazeteler o yıllarda henüz ofset baskıya geçmemişti; tipo baskı sistemini kullandıklarından, sayfaların matrisleri THY ile Münih’e gönderilecekti. Alman matbaasında bu matrislerden kurşun kalıplar hazırlanarak, baskıya geçilecekti.
Hürriyet‘in satış fiyatı 60 pfennig olarak tesbit edildi.
16 Nisan 1969 günü Hürriyet 17 Nisan tarihli olarak baskıya girdi ve Almanya, Hollanda, Belçika’da piyasaya girdi.
Almanya’daki vatandaş Hürriyet’in gelişinden çok memnun kalmıştı. Artık seslerini duyurabilecekler, isteklerini ilgili makamlara iletebileceklerdi.
Hürriyet’in Almanya’daki kuruluş yılında, Türkiye’deki en iyi dönemini yaşıyordu.
Tiraj bir milyona ulaşmıştı.. Dedikoducular ise boş durmuyor, Erol beyi devamlı olarak Necati Zincirkıran ile Cüneyt Arcayürek aleyhine kışkırtıyorlardı. Erol beye devamlı bu ikilinin gazeteyi ele geçirme planları yaptığını belirtiyorlardı..
Neticede 1 Temmuz 1969’da Münih’te, benimle beraber olan efsane yayın müdürü Zincirkıran çok kısa süren bir telefonla görevden alındı. Yerine yazı işleri müdürü ve milli atlet Ferhan Devekuşoğlu getirildi. Hürriyet’te taşlar yerinden oynamaya başlamıştı..
Vefa, Hürriyet’in patronu için, İstanbul’da sadece bir semt olup, başka bir anlamı yoktu.
Bu anlayış gazetenin Aydın Doğan’ a satılmasına kadar devam etti..

Hürriyet’in 21. Yıldönümünün kutlandığı 1 Mayıs 1969 günü Erol Bey, Almanya’nın Baden Baden Kaplıcalarında buluştuğu, 1960 ihtilalinin güçlü simalarından Yarbay Orhan Erkanlı’yı Genel Müdür olarak gazetenin başına getirdi.
Erkanlı, 13 Ocak 1970de genel müdür olmasının ardından, Yassı Ada komutanı Tarık Güryay’ın hatıralarını yayınlattığında, gazete birden 200 bin okuyucu kaybetti.
İşlerini Divan Otelinin barından yönetmeyi seven Erol Simavi paniğe girdi..
Almanya’da ise Münih Riem Havaalanının tek pisti onarıma alınınca, Münih’te yapılan baskının önemi kalmadı ve işler Frankfurt’a kaydırıldı.
Erkanlı, gazetenin markasından istifade ederek, Hürriyet Europa Zeitung – HEZ adı altında , Türkiye’ye uçak seferleri işine girdi.
Süratli büyüme yüzünden HEZ nakit sıkıntısına girdi. Gazete bundan çok zarar gördü.
Şimdi burada tekrar bir parantez açmak durumundayım: Erol Bey, Orhan Erkanlı’dan “bıktığı” için, ondan kurtulma yollarını arıyordu. 1970 Eylül’ünün başında Erol Bey, ağabeyi Haldun Simavi ve eski başdanışmanı Prof. Memduh Yasa ile Divan Oteli‘nin bir odasında buluşması sonucunda, yönetimi Haldun Simavi’ye bırakmayı kabul etti.

2 Eylül 1970 sabahı Haldun Bey, yanında Necati Zincirkıran ile Hürriyet Haber Ajansı’nın eski genel müdürü merhum Ahmet Uran Baran olduğu halde Hürriyet’e gelip yönetime el koydu.
4 Eylül günü Erol Simavi’nin ismi künyeden çıkarıldı. Haldun Simavi’nin yönetimi ele almasıyla Orhan Erkanlı istifa etti. Erol Simavi ani bir kararla Almanya’daki şirketi Erkanlı’ya bıraktı.
1970 Nisan’ında genel yayın müdürü olan Hürriyet’in Amerika muhabiri Muammer Kaylan, Haldun Bey’in gelişi üzerine gizlice önce Avusturya’ya, sonra da Amerika’ya gitmişti. Muammer Kaylan hâlâ Güney Florida’da, Bonita Springs’de oturuyor.
Fakat üzülerek belirtmeliyim ki Erol Bey, yıllarca Almanya’dan “bol” para aldığı halde oraya adeta “üvey evlat” gözüyle baktı ve yine yıllar sonra diğer bir başka genel müdüre bir süre için de olsa Hürriyet Almanya gibi bir kaleyi adeta “teselli mükafatı” olarak bırakmayı göze alabildi.
Haldun Simavi, Ocak 1971’de Hürriyet’ten tekrar ayrıldı. Erol Simavi de gazeteye genel müdür olarak atandı. Genel idare müdürü olan merhum Nezih Demirkent, sonradan genel müdür olarak tayin edildi.
Tercüman gazetesi 1970’de Frankfurt’fa ofset baskı yapabilen modern bir tesis kurmuştu.
Ben o tarihlerde sadece İstanbul’daki Hürriyet’in temsilciliğini yaptığımdan uçak işleri ile ilgim yoktu.
Hürriyet’in başına gelmiş olan tecrübeli gazeteci Nezih Demirkent’le birlikte,
Erol Beyin bilgisi dahilinde EGE-Türkische Zeitungs- und Druckerei limited şirketini kurduk. Şirketin genel müdürlüğüne Erol Simavi tarafından ben atandım.
26 Temmuz 1971’de kurulan şirketin ortakları arasında Nezih Demirkent (yüzde 42,5), Hürriyet’in o günkü ticaret müdürü Refik Hammas (yüzde 42,5) ve ben (yüzde 5) bulunuyordum. Şirketin genel müdürlüğüne Erol Bey tarafından ben atandım.
İstanbul’dan aldığım yetki ile, yasal yoldan Hürriyet’in isim hakkını Orhan Erkanlı’dan devraldım.
İsim hakkını aldıktan sonra, Ekim 1971’den itibaren, gazetenin devamlılığını sağlamak amacıyla, Tercüman’la yeni bir baskı anlaşması imzaladım.

1971’de merhum Nezih Demirkent genel müdürlüğe getirildi.
EGE GmbH kurulduktan sonra Frankfurt’un merkezindeki Kölner caddesinde matbaa in müsait bir bina kiraladık. Harris-Marinoni firmasından 5 üniteli, dört renkli baskı yapabilen V-15A modeli bir makine ısmarlayarak, taksitleri sonuna kadar EGE firması olarak ödedik.
Avrupa Hürriyet’in kuruluşu için Türkiye’den 140 bin Alman Mark’ı ödenmişti. Biz ise yıllar boyu Erol Simavi’ye milyonlarca Mark ödedik.
Tercüman’ın net satışı 18 bini bulmuştu..
HEZ henüz hafızalardan silinmediği için ilan almakta zorlanıyorduk.
Makinenin kurulması ve 1972 sonbaharından sonra yaptığımız kampanyalar, sürekli olarak Almanya, Hollanda ve Belçika’yı karış karış tarayıp vatandaşın yanında yer almamız, gündemi tayin etmemiz ve Kıbrıs Barış Harekatı’ndaki dinamik haberciliğimiz sayesinde, gün geldi Tercüman’ın tirajı çok gerilerde kaldı

Bu arada, rahmetli Nezih Demirkent ile, İstanbul’daki Avrupa Yazı İşleri Müdürü olan, Almanya konusunda Türk basının tek uzmanı Ertuğ Karakullukçu’un gayretleri, fikirleri ile katkıları olmadan, güçlü olamazdık.
İlhan Karaçay Murat Çulcu İbrahim Gül Doğan Uluç
İlhan Karaçay’ın olmadığı bir Benelüks haberciliği tasavvur edemiyorum.
Ayrıca durup dinlenmeden okuyucuların yanında olabilmek için devamlı direksiyon başında olan Murat Çulcu ile İbrahim Gül’e teşekkür etmek istiyorum.
Hürriyet’in Amerika baskısı projesini de ben hazırlayıp, rahmetli Nezih Demirkent ile Erol Simavi’yi ikna ettim ve gazete Frankfurt’ta basılarak 29 Ekim 1981’de Amerika ve Kanada’da piyasaya çıktı.
Hürriyet sonradan basılı gazeteyi Frankfurt’tan gönderme yerine, New York muhabiri rahmetli
Doğan Uluç’un gayretleriyle orada basılmaya başlandı ve üzerinde güneş batmayan gazete haline geldi…
Bugün ise, bir zamanların amiral gemisi artık Haliç’te çürüyor.
Okuyucu Avrupa’da sahipsiz kaldı, problemlerini ilgililere duyurma imkânı artık yok..
Bu işten kazançlı çıkanlar da oldu, hakları olmayan hisselerin bedelleri ile ceplerini dolduran, liyakatsiz bazı yöneticileri unutmamak gerekir.
YAŞANAN BÜYÜK OLAYLAR VE ÖNEMLİ KONULAR HÜRRİYET’TE NASIL YAYINLANDI?
Her bir olay, kendi zaman diliminde toplumun kaderini değiştiren ve geleceğini şekillendiren önemli adımlardı. Hürriyet, her biriyle bu döneme damgasını vurmuş ve gazetecilik tarihine önemli katkılarda bulunmuştur. Şimdi, Türkiye’nin yakın tarihindeki bu büyük olaylara, Hürriyet’in sayfalarında nasıl bir yer verildiğine, bu olayların gazete için ne anlam taşıdığına göz atacağız.
Evet, Hürriyet, Avrupa’daki Türk toplumu ile ilgili pek çok önemli olayı yakından takip etmiş ve bunları manşetlerine taşıyarak geniş bir şekilde okurlarına duyurmuştur. Bu olaylar, sadece Türk toplumunu değil, Avrupa’daki genel toplumsal yapıyı da etkileyen, bazen acı, bazen de umut verici gelişmeler olmuştur. İşte bazı büyük olaylar ve önemli konuların Hürriyet’te yayınlanış şekli:
ROTTERDAM VE SCHİEDAM OLAYLARI
Hollanda’da, Rotterdam ve Schiedam gibi şehirlerdeki etnik gerilimler, 1970’lerin başlarında, özellikle Türkler’in ve diğer göçmen toplulukların hedef alındığı ırkçı saldırılarla dikkat çekmiştir. Bu saldırılar, çoğu zaman halk arasında yanlış anlamalar, ırkçılık ve göçmenlere yönelik dışlayıcı tutumlar sonucu patlak vermiştir. Bu tür olaylar, Türkler’in Avrupa’da yaşadığı zorlukları ve entegrasyon süreçlerinin ne kadar sıkıntılı olduğunu gözler önüne serdi.
Bu olaylar, Hollanda’da Türk göçmenlere yönelik ırkçı saldırılarla ilişkilendirilen önemli dönüm noktalarından biriydi. Rotterdam ve Schiedam gibi şehirlerde ırkçılığın yükselmesi, Türkler’in toplumsal entegrasyonu konusunda ciddi engeller yarattı. Bu tür olaylar, Hollanda’daki Türklerin kendilerini güvence altına alabilmek için seslerini duyurmaları gerektiğini anlamalarına neden oldu.
Hollanda’daki Türkler, 1990’lardan sonra ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı bir dizi mücadele yaşadılar. 2000’li yıllarda, özellikle Geert Wilders’in liderliğindeki Partij voor de Vrijheid (Özgürlük Partisi) gibi aşırı sağcı partilerin yükselmesi, Hollanda’daki Türkler için bir tehdit oluşturdu. Bu süreçte de Hürriyet, Hollanda’daki Türkler’in bu tehditlerle nasıl başa çıktıklarını, toplumsal mücadelelerini ve entegrasyon çabalarını sıklıkla haber yaptı.
MÖLLN KATLİAMI (ALMANYA – 1992)
Bir başka önemli olay, 1992’de Almanya’nın Mölln kasabasında yaşandı. Neo-Nazi gruplar, bir Türk ailesinin evine molotof kokteyli attı ve 5 kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. Bu saldırı da, Almanya’daki ırkçı şiddetin boyutlarını ve Türkler’in yaşadığı zorlukları bir kez daha gündeme taşıdı.
SOLİNGEN KATLİAMI (ALMANYA – 1993)
1993’te Almanya’nın Solingen şehrinde, radikal sağcı bir grup tarafından gerçekleştirilen ve 5 Türk vatandaşının ölümüne yol açan yangın saldırısı, belki de Almanya’daki Türkler için en acı olaylardan biriydi. Saldırıda, Türk ailelerin evlerine molotof kokteylleri atılmış, bu saldırı sonucu 5 kişi hayatını kaybetmişti. Olay, Almanya’daki Türkler için bir dönüm noktası olmuş ve Hürriyet gibi gazeteler, olayın ardından büyük bir kamuoyu oluşturmuş, Almanya’daki ırkçılık ve yabancı düşmanlığına dikkat çekmişti.
HANNOVER OLAYLARI
Almanya’nın farklı şehirlerinde de zaman zaman, özellikle 1990’ların başında, Türk toplumu ve diğer göçmenlere yönelik şiddet olayları yaşanmıştır. Hannover’de de bu tür saldırılar meydana gelmiş ve Hürriyet, bu olayların takibini yaparak, Türkler’in yaşadığı güvenlik sorunlarına dikkat çekmiştir.
Yaşanan olayların en üzücüsü, Türk mezarlığına saldırıydı. Stöcken semtindeki Müslüman mezarlığında, çocuklara ait bölümde yer alan 20 mezar tahrip edildi.
Olaylardan sonra mezarlığa giderek incelemelerde bulunan Hannover Başkonsolosu Gül Özge Kaya, “Kim veya kimlerin yaptığını bilmiyoruz. Hemen yandaki mezarların sağlam olması, bir doğa olayının olamayacağı gösteriyor.” dedi.
DÜSSELDORF OLAYLARI
1990’ların ortalarında Almanya’da, özellikle Düsseldorf gibi büyük şehirlerde, Türk iş yerlerine yönelik saldırılar olmuştur. Bu tür olaylar, Türklerin Almanya’daki yaşamlarına yönelik tehditler oluşturmuş ve Hürriyet bu tür olayların toplumsal etkilerini genişçe gündeme taşımıştır.
Düsseldorf’da yaşanan ilginç olaylardan biri de, benzin dökülerek kundaklanan bir Türk’e ait bir dükkânda, 18 yaşındaki Ada Abay isimli gencimizi kaybetmiştik.
AVUSTURYA’DAKİ IRKÇI SALDIRILAR
Avusturya’daki Türkler de, zaman zaman sağcı grupların hedefi olmuştur. Hürriyet, Avusturya’daki Türk toplumu üzerinde yapılan saldırılarla ilgili geniş haberler yaparak, Avrupa’daki ırkçılığa karşı kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır.
FRANSA’DAKİ YABANCI DÜŞMANLIĞI VE EYLEMLER
Fransa’da özellikle 1990’lardan sonra, Türkler de dahil olmak üzere yabancı topluluklara yönelik şiddet eylemleri yaşanmıştır. Bu tür olayların, özellikle banliyölerdeki gençler ve göçmen toplulukları arasındaki gerilimlerle bağlantılı olduğu görülmüştür. Hürriyet, Fransa’daki yabancı düşmanlığına karşı durarak, bu tür olayları dikkatle izlemiş ve toplumsal sorunların çözülmesi için önerilerde bulunmuştur.
Hürriyet, bu olayların detaylarını duyurarak, Avrupa’daki Türkler için bir bilinç oluşturmuş ve yaşanan acıların ötesinde toplumsal sorunları, çözüm önerileri ve göçmenlerin entegrasyonu üzerine de tartışmalar başlatmıştır. Avrupa’daki Türk toplumunun yaşadığı bu tür acı ve zorluklar, Hürriyet için hem bir sorumluluk hem de bir haber kaynağı olmuştur.
Evet, Hürriyet Gazetesi, Avrupa’da yaşanan sadece toplumsal olaylarla sınırlı kalmayıp, sosyal, kültürel, sportif ve siyasi pek çok önemli olayı da geniş bir şekilde ele almıştır. İşte bunlardan bazıları:
SOSYAL OLAYLAR VE GÖÇMENLİK SORUNLARI
Avrupa’da Türklerin karşılaştığı en önemli sosyal meselelerden biri entegrasyon sorunlarıydı. Özellikle 1980’ler ve 1990’larda, Türkler’in Avrupa toplumlarına uyum sağlaması, hem kendi toplumlarıyla hem de yerel halkla ilişkilerinde pek çok zorluğa yol açtı. Hürriyet, bu süreci yakından takip ederek, Türk göçmenlerin karşılaştığı ayrımcılık, işsizlik, eğitimde fırsat eşitsizliği gibi sorunları gündeme getirdi. Bu tür sorunlar, Avrupa’daki Türkler için önemli bir mücadele alanı oluşturdu.
KÜLTÜREL ETKİLEŞİM VE TÜRK KÜLTÜRÜ
Avrupa’da Türk kültürünün tanıtılması ve yayılması da önemli bir konu oldu. Özellikle 1990’ların sonları ile 2000’lerin başında, Türk mutfağı, gelenekleri, müziği ve sanatı Avrupa’da giderek daha fazla ilgi görmeye başladı. Hürriyet, Türk kültürünün tanıtılmasında önemli bir rol oynadı, bu kültürel etkileşimler Avrupa’daki Türklerin kimliklerini yeniden şekillendirdi.
FUTBOL VE TÜRK KULÜPLERİ
Futbol, Avrupa’daki Türk toplumu için bir diğer önemli sosyal ve kültürel bağdı. 1990’ların sonları ve 2000’lerin başında, Türk futbol kulüplerinin Avrupa kupalarındaki başarıları, özellikle Galatasaray’ın UEFA Kupası zaferi (2000), Türklerin Avrupa’daki imajı açısından tarihi bir dönüm noktasıydı. Hürriyet, bu tür sportif başarıları, hem Türkiye için bir gurur kaynağı hem de Avrupa’daki Türkler için büyük bir motivasyon unsuru olarak genişçe ele aldı.
Futbol, Hollanda’daki Türk toplumu için çok önemli bir sosyal bağ olmuştur. Hollanda’daki Türklerin futbola olan ilgisi, Türk futbolunun gelişmesine de katkı sağladı. Hürriyet, Hollanda’daki Türk futbol takımlarının, yerel spor dünyasında nasıl önemli bir yer edindiğini sürekli olarak manşetlerine taşımıştır. Türk futbolcularının Avrupa kupalarında gösterdiği başarılar, Hollanda’daki Türkler için büyük bir gurur kaynağıydı.
TÜRK SİNEMASI VE AVRUPA’DAKİ BAŞARILARI
Türk sinemasının Avrupa’daki etkisi, özellikle 2000’li yıllarda daha belirgin hale geldi. Hürriyet, Avrupa’da ödüller kazanan Türk yönetmenleri ve oyuncuları, örneğin Nuri Bilge Ceylan ve Zeynep Tokuş gibi isimleri, kültürel başarı olarak haberleştirdi. Avrupa’da Türk sinemasının tanınması, Türklerin kültürel kimliğinin bir parçası olarak da büyük bir anlam taşıdı.
Hollanda’daki Türklerin kültürel faaliyetleri de önemli bir konu olmuştur. Türk sineması, Hollanda’da çeşitli festivallerde gösterildi ve Türk sinemasının Avrupa’da tanınması büyük bir önem kazandı. Bu süreçte Hürriyet, Hollanda’daki Türk kültürüne dair haberler yaparak, Türk sinemasının ve kültürünün Avrupa’daki başarısını vurguladı. Özellikle Türk sinemasının Zeytin Dalı gibi kültürel yapıtları, Hollanda’daki Türkler için kimliklerini güçlendiren bir araç oldu.
SİYASİ GELİŞMELER VE AVRUPA’DAKİ TÜRKLERİN ETKİSİ
Avrupa’da yaşayan Türklerin, Türkiye’nin iç siyaseti ile bağları da sık sık gündeme geldi. 1980’lerdeki darbe sonrasında, Türkiye’deki siyasi hareketler Avrupa’da da yankı buldu. Özellikle 1990’lardan sonra, Türkiye’deki seçimler, referandumlar ve siyasi gelişmeler, Avrupa’daki Türkler için önemli bir bağlam oluşturdu. Hürriyet, Avrupa’daki Türklerin Türkiye’deki siyasete olan ilgisini ve etkisini genişçe işledi. Bu dönemde Hürriyet, Avrupa’daki Türklerin Türkiye ile olan siyasi ilişkilerini gündeme getirdi.
IRKÇILIK VE AŞIRI SAĞ TEHDİTLERİ
1990’lar ve 2000’ler boyunca Avrupa’da artan aşırı sağ hareketlerin, yabancı düşmanlığının ve ırkçılığın yükseldiği dönemde, Hürriyet bu durumu genişçe ele aldı. Avrupa’daki aşırı sağcı grupların Türkler ve diğer göçmen topluluklar üzerinde uyguladığı baskılar, Hürriyet’in manşetlerinde sıkça yer aldı. Ayrıca, Avrupa’daki seçimlerde aşırı sağın yükselişi, Türk toplumu için büyük bir endişe kaynağıydı ve Hürriyet, bu politik gelişmeleri yakından takip etti.
AVRUPA’DAKİ TÜRK GENÇLİĞİ VE KİMLİK KRİZİ
Bir diğer önemli konu, Avrupa’daki ikinci kuşak Türk gençlerinin kimlik arayışıydı. Hem Türk hem de Avrupa kültürleriyle ilişki kurmaya çalışan bu gençler, zaman zaman kimlik bunalımları yaşadılar. Hürriyet, bu süreci izleyerek, Avrupa’daki Türk gençlerinin toplumsal hayata entegrasyonunu ve Türk kimliğini nasıl koruduklarını veya değiştirdiklerini derinlemesine ele aldı. Bu konu, Avrupa’daki göçmen topluluklarının geleceği açısından kritik bir öneme sahipti.
Hollanda’daki ikinci kuşak Türk gençliği, genellikle iki kültür arasında sıkışmış bir kimlik krizi yaşadı. Hem Türk hem de Hollanda kültürlerinden beslenerek, Avrupa’da farklı bir kimlik inşa etmeye çalıştılar. Bu süreçte, toplumsal baskılar ve kimlik arayışı, Hollanda’daki Türk gençlerini zaman zaman çatışmalarla karşı karşıya getirdi. Hürriyet, bu gençlerin kimlik arayışını ve entegrasyon süreçlerini sürekli olarak haberleştirdi ve onların yaşadığı zorlukları gündeme taşıdı.
EĞİTİM SORUNLARI VE TÜRK ÖĞRENCİLERİ
Avrupa’da Türklerin en büyük karşılaştığı sorunlardan biri de eğitimdi. Yüksek eğitim, entegrasyonun önemli bir parçasıydı ve Hürriyet, Türk öğrencilerinin Avrupa’da karşılaştığı eğitim engelleri ve fırsat eşitsizliklerini sıkça gündeme getirdi. Birçok Türk genci, hem kendi kültürlerini hem de eğitim sistemini uyumlu hale getirmek için büyük bir çaba sarf etti.
Hollanda’daki Türkler, eğitimde büyük fırsat eşitsizlikleri ile karşılaştılar. Pek çok Türk genci, hem kültürel uyum sorunları hem de eğitimdeki dil bariyerleri nedeniyle zorluklar yaşadı. Ancak, 1990’lı yılların sonlarına doğru Hollanda’daki Türk toplumu eğitimde daha fazla yer almak için çeşitli çözüm arayışlarına girdi. Hürriyet, bu sorunları gündeme taşıyarak, Hollanda’daki Türklerin eğitimde daha eşit fırsatlar bulabilmesi için adımlar atılmasını savundu.
ERASMUS PROGRAMI VE GENÇ TÜRKLERİN AVRUPA’DAKİ YAŞAMI
Erasmus programı ve diğer öğrenci değişim programları, Avrupa’daki Türk gençlerinin bir araya gelmesini sağladı. Bu gençler, farklı kültürleri öğrenirken aynı zamanda kendi kimliklerini de sorgulama fırsatı buldular. Hürriyet, bu sürecin getirdiği fırsatlar ve zorlukları genişçe ele aldı, Türk öğrencilerinin Avrupa’daki eğitim hayatlarını takip etti.
Hürriyet, Avrupa’daki Türk toplumunun sosyal, kültürel ve sportif yaşamını sadece yerel haberler olarak değil, aynı zamanda geniş çapta bir toplumsal bağlam içinde ele alarak, diasporadaki Türklerin sesini duyurdu. Hem acılı hem de gurur verici pek çok olayı, Avrupa’daki Türk toplumunun yaşadığı derin dönüşüm ve değişim ile birlikte izledi.
SİYASİ KATILIM VE TÜRKLERİN HOLLANDA’DAKİ SEÇİMLERİ ETKİLEMESİ
Hollanda’daki Türkler, zaman zaman ülkenin genel seçimlerinde ve yerel seçimlerde önemli bir seçmen kitlesi haline geldi. Bu topluluk, Hollanda’daki siyasette aktif bir şekilde yer almaya başladı. Türklerin siyasi temsil ve haklarını savunma konusunda Hollanda’daki siyasi partilerle ilişki kurarak, seçimlerde Türk seçmenlerin önemini artırdı. Bu süreç, Hürriyet tarafından yakından takip edilerek, Hollanda’daki Türklerin siyasi yaşama katılımını konu alan haberler yayımlandı.
Hollanda’daki Türkler, siyasete daha fazla katılmaya ve kendi haklarını savunmaya başladılar. Özellikle 2000’li yıllarda, Türk kökenli siyasetçiler, yerel ve ulusal düzeyde Hollanda siyasetinde kendilerine önemli bir yer edinmeye başladılar. Bu, hem Hollanda’daki Türklerin daha fazla görünür olmasını sağladı hem de Türklerin Hollanda siyasetinde daha etkin bir rol oynamasına olanak tanıdı. Bu siyasi yükseliş, aynı zamanda Hollanda’daki Türklerin demokratik haklar ve eşitlik mücadelesinde daha güçlü bir ses oluşturmalarını sağladı.
2005 HOLLANDA ANAYASASI VE İSLAM’A YÖNELİK TARTIŞMALAR
2000’lerin başında, özellikle Hollanda’da İslam’a yönelik tartışmalar arttı. 2004’te Theo van Gogh’un öldürülmesinin ardından İslam karşıtı söylemler ve yasalar gündeme geldi. Hollanda’daki Türkler, bu dönemde özellikle camilerin ve dini faaliyetlerin yasaklanması gibi hamlelere karşı tepki gösterdi. Hürriyet, Hollanda’daki Türklerin bu dönemde yaşadıkları zorlukları, İslam’a yönelik önyargıları ve ayrımcılığı ele aldı.
GEERT WİLDERS VE İSLAM KARŞITI SİYASET
Geert Wilders’in liderliğindeki Partij voor de Vrijheid (Özgürlük Partisi), Hollanda’daki Türkler ve diğer göçmen toplulukları için büyük bir tehdit unsuru oluşturdu. Wilders’in İslam karşıtı söylemleri, Hollanda’daki Türkleri ve diğer Müslüman toplulukları daha da dışlayan bir politik atmosfer yarattı. Hürriyet, bu dönemde Wilders’in politikalarını ve Hollanda’daki Türklerin karşı karşıya kaldığı zorlukları yakından takip etti.
Bu önemli olaylar, Hollanda’daki Türk toplumu için sadece toplumsal bağları değil, aynı zamanda kültürel ve politik kimliklerini de şekillendiren anlar oldu. Hürriyet, bu dönemde, Türkler’in yaşadığı sosyal, kültürel ve siyasi mücadelesi hakkında geniş kapsamlı haberler sunarak, Türk diasporasının sesini duyurdu.
HOLLANDA’DAKİ TÜRK İŞÇİ GÖÇÜ VE İLK DÖNEM
Hollanda’ya ilk büyük Türk göçü, 1964’te iş gücü anlaşmalarıyla başladı. Hollanda hükümeti, iş gücü açığını kapatmak için Türkiye’den işçi kabul etti. Bu dönemde, Türk işçilerinin büyük çoğunluğu, düşük ücretli işlerde çalışarak Hollanda’nın sanayi devrimine katkı sağladılar. Ancak, uzun vadede bu işçiler, toplumsal entegrasyon, dil engelleri ve kültürel uyum sorunlarıyla karşı karşıya kaldılar. Bu dönemde Hollanda’daki Türkler’in ilk kuşağı, sadece iş gücü olarak değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal kimliklerini oluşturacak temelleri de atmış oldular.
TÜRK DERNEKLERİ VE KÜLTÜREL FAALİYETLER

HOTİAD TİCF İOT TFN
Hollanda’daki Türk dernekleri, Türklerin kültürel kimliklerini korumak ve toplumsal dayanışmayı sağlamak adına önemli bir rol oynadı. Bu dernekler, yalnızca sosyal etkinliklerle değil, aynı zamanda eğitim, kültürel programlar ve sosyal hizmetlerle de Türk toplumunun Hollanda’daki yerleşik hayatta daha fazla kabul görmesini sağladılar. Türk kültürünün tanıtılması adına yapılan festivaller, konserler, sergiler gibi faaliyetler de önemli oldu. Hollanda’daki Türklerin hem kendi kültürlerini yaşatmaları hem de Hollanda toplumuna entegrasyonlarını hızlandırmaları açısından bu derneklerin etkisi büyüktü.
HOLLANDA’DAKİ TÜRK KADINININ YÜKSELİŞİ
Hollanda’daki Türk kadınları, yıllar içinde toplumsal hayatta önemli bir değişim geçirdi. İlk yıllarda, göçmen kadınlar genellikle ev içi rollerle sınırlıyken, zamanla eğitim ve iş gücüne katılımda artış yaşandı. Bu değişim, özellikle ikinci ve üçüncü kuşak Türk kadınları için belirleyici oldu. Kadınlar, toplumsal rolleri ve hakları konusunda daha fazla seslerini duyurdukça, Hollanda’daki Türk toplumu da daha eşitlikçi bir yapıya doğru evrildi. Hürriyet ve diğer Türk gazeteleri, Hollanda’daki Türk kadınlarının bu değişen rolünü sıkça haberleştirerek, toplumdaki bu önemli dönüşümün görünür olmasına katkı sağladı.
HOLLANDA’DAKİ TÜRK GENÇLİĞİ VE SANAT
Hollanda’daki Türk gençleri, kültürel bir kimlik inşası sürecinde sanat ve yaratıcılıkla çok daha fazla etkileşimde bulunmaya başladılar. Müzik, edebiyat, tiyatro ve sinema gibi alanlarda aktif olan birçok Türk genç sanatçı, hem Hollanda’da hem de uluslararası alanda başarılar elde etti. Özellikle Türk rap müziği, Hollanda’daki Türk gençliği arasında popülerleşti ve bu, onların kültürel kimliklerini ifade etmeleri için güçlü bir araç oldu. Sinemada da birçok Türk yönetmen ve oyuncu, Hollanda’daki Türk toplumunun sorunlarını ve deneyimlerini beyaz perdeye yansıttı.
GENÇ TÜRKLERİN DİN VE LAİKLİK ÜZERİNDEKİ DÜŞÜNCELERİ
Hollanda’daki Türk gençliği arasında, özellikle din ve laiklik arasındaki ilişki üzerine düşünceler zaman içinde farklılaşmış ve derinleşmiştir. Bir yanda dini kimliklerini güçlü bir şekilde korumak isteyen gençler bulunurken, diğer yanda sekülerleşmeye yönelen ve dinin toplumsal hayattaki etkilerini sorgulayan bir grup genç yer almıştır. Bu durum, Hollanda’daki Türk toplumunda, gençler arasında kimlik ve inanç sorunlarını gündeme getiren bir tartışma başlatmıştır. Bu mesele, Hollanda’daki Türk gençliğinin toplumsal yaşamdaki yeri, değerleri ve gelenekleri üzerine önemli soruları gündeme getirmiştir.
Bu gibi olaylar, Hollanda’daki Türk toplumu için hem zorluklar hem de fırsatlar yaratmış ve toplumsal yapıyı şekillendiren temel unsurlar olmuştur. Hollanda’da yaşayan Türkler, sadece göçmen topluluğu olarak değil, aynı zamanda kültürel, sosyal ve politik olarak Avrupa’nın çok kültürlü yapısının önemli bir parçası haline gelmişlerdir.
FRANSA’DA YABANCI DÜŞMANLIĞI VE SALDIRILAR (1990’LAR)
Fransa’da, özellikle 1990’larda, Türkler de dahil olmak üzere göçmen topluluklarına yönelik şiddet olayları artmaya başladı. Hürriyet, Fransa’daki ırkçılık karşıtı hareketleri ve bu saldırılara karşı Türklerin tepkilerini haberleştirerek, Fransa’daki Türk toplumu için bir bilinç oluşturmaya çalıştı. Türk iş yerleri ve camilere yönelik yapılan saldırılar, bu dönemde çokça gündeme geldi. Fransa’daki Türkler, bu tür saldırılara karşı birlik oluşturma yoluna gitmiş, dernekler kurarak dayanışma sağlamaya çalışmıştır.
İNGİLTERE’DEKİ TÜRK GÖÇMENLERİNİN ZORLUKLARI VE BAŞARILARI
İngiltere’deki Türk toplumunun, özellikle Kuzey Londra’daki Türkler, iş gücü ve kültürel yaşam açısından önemli bir yer tutmaktadır. 1980’lerin sonlarına doğru, bu bölgedeki Türkler, ekonomik zorlukların yanı sıra eğitim ve iş gücü entegrasyonu konusunda ciddi sorunlarla karşılaştılar. Ancak zamanla, İngiltere’deki Türkler, hem iş dünyasında hem de kültürel hayatta başarılar elde ettiler. Özellikle Türk restoranlarının İngiltere’deki yemek kültürüne katkıları önemli bir gelişme oldu. Hürriyet, İngiltere’deki Türklerin entegrasyon çabalarını, başarılarını ve karşılaştıkları zorlukları sıkça gündeme taşıdı.
ALMANYA’DA TÜRKLERİN SİYASİ KATILIMI VE AŞIRI SAĞCI SALDIRILAR
Almanya, Türk göçmenlerin en fazla bulunduğu ülkedir ve burada Türklerin siyasi katılımı özellikle 1980’lerin sonunda ve 1990’larda arttı. 1990’lar, Türklerin Almanya’daki siyasette daha fazla temsil edilmeye başladığı yıllardır.
Bunun yanında, aşırı sağcı grupların Türkler’e yönelik saldırıları, Almanya’daki entegrasyon sorunlarının hala devam ettiğini gösteriyordu. Hürriyet, Almanya’daki Türklerin seçme ve seçilme hakkını, özellikle 1990’larda tartışmaya açtı ve bu konudaki gelişmeleri yakından takip etti.
İSVEÇ’TE TÜRK KÜLTÜRÜ VE SOSYAL ENTEGRASYON
İsveç’te de Türklerin önemli bir nüfusu bulunuyor ve bu topluluk özellikle Malmö şehri etrafında yoğunlaşıyor. 1990’lardan sonra, İsveç’teki Türkler, ülkenin sosyal yapısına entegrasyon sürecini hızlandırdı. Kültürel faaliyetler, spor organizasyonları ve sosyal etkinlikler, Türk toplumu ile İsveç toplumu arasındaki köprüyü güçlendirdi. Hürriyet, İsveç’teki Türklerin kültürel kimliklerini koruma ve toplumsal hayatta daha fazla yer alma mücadelesini takip etti.
AMERİKA’DAKİ TÜRK GÖÇÜ VE ENTEGRASYON SÜRECİ
1900’lerde Doğu Anadolu’dan başlayan ABD’ye Türk göçü, günümüze kadar ‘yok’ kabul edildi.
ABD’nin bilinen özelliklerinden biri, nüfusunun dünyanın dört bir yanından gelen göçmenlerden oluşması. İtalyanlar, İrlandalılar, Almanlar gibi pek çok göçmen grubu, burada tarihlerinin ne kadar eskiye dayandığını, onların da ülkenin bir parçası olduğunu, aidiyetlerini göstermek için, her zaman çaba gösterdi. Türkler, ABD’de genellikle yeni bir göçmen grubu olarak, ABD’ye ait olmayan bir unsur gibi görüldü.
Amerika’daki Türk göçü, özellikle 1960’lar ve 1970’ler boyunca başladı. Amerikan hükümeti, iş gücü açığını kapatmak amacıyla göçmen kabul etti ve buna Türkler de dahil oldu. New York ve New Jersey gibi şehirlerde yoğunlaşan Türk toplumu, başlangıçta çok sayıda zorlukla karşılaştı. Dil bariyerleri, iş bulma sorunları ve kültürel farklılıklar, ilk yıllarda büyük engeller oluşturdu. Ancak, zamanla Türkler iş dünyasında ve kültürel hayatta kendilerine önemli bir yer edindiler. Türk restoranları, mağazaları ve iş yerleri Amerikan kültürüne entegre oldu ve Türkler, hem kendi kimliklerini koruyarak hem de Amerikan toplumuyla uyum içinde yaşamaya başladılar.
AMERİKA’DAKİ TÜRK RESTORANLARI VE KÜLTÜREL ETKİLEŞİM
Bir yanıt yazın